1.Bölüm: Cesaret

75.4K 3.3K 1K
                                    

İyi okumalar...

''Hah, Sonunda bende sıra! '' diye mırıldandım. Neredeyse 10 dakikadır şu pet şişe bir bana dönmüyordu. Soru soran karşı masamda oturan Emre, cevaplayan da bendim.

''Doğruluk mu Cesaret mi?'' diye o iki şık arasında kaldığım soruyu sordu Emre. Boğazımı temizleyerek,

''Tabi ki de Doğruluk'' dedim ve sandalyeme yaslandım.

Emre, yanındaki fıstık yeşili pufta bağdaş kurmuş bir şekilde oturan Seren'e gülümseyerek baktı.

''Bu cafeden beğendiğin var mı?'' diye sordu, ''Bak yine sana kıyak geçiyorum.''

Tek kaşımı kaldırarak Emre'ye baktım. Onun gibi biri böyle soru sormazdı hele demin Göktuğ ve Nisa'ya yaptırdıklarına bakacak olursak... Oturduğum sandalyeden doğrulup, etrafı incelemeye başladım çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu güzel bir kafedeydik. Bazı masalarda krem tonları alçak ve yüksek deri sandalyeler varken bazılarında ise renkli puflar vardı. Serenin ve Nisa'nın bağdaş kurarak oturduğu puflardan bahsediyorum. Grinin bir üst tonu alçak ve yüksek yuvarlak masalar vardı. Bu da kafenin daha 'samimi' bir ortamının olduğunu gösteriyordu. Kafeyi ortadan bölen kolonlar, eski tür aynalarla süslenmişti. Gri parlak mermer zemin beni bu kafeye daha çok bağlamıştı. Ya da kenarlarının açık oluşundan bağlanmıştım. Tek sorun sigara ve o eşsiz Türk kahvesinin kokusunun karışmasıydı...

Birkaç kez etrafa bakındıktan sonra, gözüm iki masa arkamızda alçak sandalyede oturan deri ceketli çocuğa kaydı.

''Şu iki masa arkamızdaki fena.'' dedim Emre'ye dönerek. Emre tek kaşını kaldırarak gülümsedi ve şişeyi döndürmeye başladı, gülümsediğinde yüzünde oluşan kırışıklıklar onu yaşından daha olgun göstermişti.
Şişe dönüp aynı yere geldi, yine Emre soracaktı ve ben yine cevap verecektim.

''Doğruluk mu Cesaret mi? Hadi şaşırt bizi'' dedi. Demin Göktuğ'nun "Cesaretlik" demesini ve ardından bebek sandalyesinde 10 dakika oturduğunu hatırladım.

"Doğruluk mu diyeceğim." diye gevelemeye başladım. Emre hiç bir tepki vermiyordu. Alnımı bir kaç saniye kaşıdıktan sonra,
''Cesaret'' dedim. Emre deminki tepkisizliğini bozarak gülümsedi,
''Bende bunu bekliyordum.'' dedi. Ben daha olayı çözemede eli birden metal tonlarındaki peçeteliğe gitti ve peçete çıkarıp önüme koydu. Bir peçeteye bir de Emreye şaşkınca bakarken sırt çantasından keçeli bir kalem çıkardı, onu hala şaşkınlıkla izliyordum. Çıkardığı kalemi bana uzatarak,

''Buraya numaranı yaz git iki masa arkamızdakine ver. Hadi biz sana buradan bakıyoruz.'' diyerek gülümsedi. Umursamaz bir hal alıp gülmeye başladım.
"Sen yanında kalem mi taşıyordun?" diye sordum.

''Ee hadi git.'' dedi imalı bir şekilde.

''Emre bu da yapılmaz ki. Tanımadığım etmediğim çocuk...'' diyerek çıkıştım.

''İyi tanışırsınız'' dedi.

Nisa bağdaş kurduğu bacaklarını kendine çekti,
"Keşke benden de böyle bir şey isteseydin de, Göktuğ bana makyaj yapmasaydı." dedi ve çantasından ortadan kırılmış pembe rujunu çıkardı. Göktuğ gülerek,
"Sana palyanço makyajı yapmama kızmıyorsun da, rujunun kırılmasına mı kızıyorsun?" diye sordu. Nazlı Seren'in pufuna bacaklarını uzatarak,
"Ruj önemlidir." dedi. Bende şu numara verme olayını geçiştirdikleri için mutluydum. Emre oturduğu sandalyesinden kalktı ve yanıma geldi. Peçeteye numaramı yazdı, daha sonra da elime tutuşturdu.
"Emre ya çok kötüsün!" dedim. Nazlı ayakta bekleyen Emreyle tokalaştı ve,

''Oyun bozancılık yapma, hadi seni mi bekleyeceğiz?'' dedi.

''Ya arkadaşlar yapmayın ama.'' diye söylene söylene ayağa kalktım. O sırada Emre de benim sandalyeme oturmuştu. Derin bir nefes alıp elime tutuşturulmuş peçeteye baktım. Birde iki masa arkamızdaki çocuğa. Ordan Göktuğ alaycı bir sesle,

AŞK ŞİŞESİWhere stories live. Discover now