AMELYA: 11 ve 12. BÖLÜM

En başından başla
                                    

Derin bir nefes aldım. "Ne ihtimaller olduğuna dair hiçbir fikrin yok," dedim. Geriye çekildim. "Burada keyfine bak, her şey yolunda." Gözyaşlarını başparmaklarımla sildim. "Bir şeye, herhangi bir şeye ihtiyacın olursa yanıma gelmekten çekinme."

"Teşekkür ederim. Sen de öyle. Seni her zaman kardeşim olarak gördüm."

"Biliyorum," dedim.

"Maya," dedi ben dönüp gitmek üzereyken. "Doruk seni seviyordu, çok seviyordu. Nasıl seviyordu bilmiyorum ama seni çok seviyordu. Ne yapmış olursan ol, her defasında sen onu nasıl affettiysen ve ne yaparsa yapsın nasıl onu sevmeye devam ettiysen o da seni sevmeye devam ederdi. O da seni affederdi. Buna izin ver, affedilmek için kendine izin ver."

Dönüp uzaklaşırken ağırlık biraz daha azaldı, ağırlığın gölgesi biraz daha dağıldı. Aklımda Meyra'nın son sözleri dönüp durdu. Haklıydı. Ben onu kaç kez affettiğimi hatırlamıyordum bile. Ve kalbimin çok ama çok derininde kalmış bir his bana, beni öldürse de mezarın içinde çiçek bırakacağı anı bekleyeceğimi biliyordu. Birine güvendiğin zaman böyle oluyordur belki de. Güvenmek birinin seni öldürmeyeceğini düşünmek değil, seni öldürse bile mezarına geleceğini bilmekti. En azından Doruk ve ben böyleydik.

Kar yağmaya devam ediyordu, başımı gökyüzüne kaldırıp birkaç kar tanesinin yüzüme düşüşünü izledim. Günden güne kar neredeyse bileklerime kadar birikmişti. Bu zihnimde farklı türde bir baskı oluşturmaya başladı. İsis'in beni yokladığını belki de zorladığını hissediyordum ama o günden sonra, kafamın içinde kafama bir kurşun sıktıktan sonra bir şeyler değişmişti. Belki bariyerini kırmıştım, belki de kendime bir bariyer yaratmıştım. O duvarı tırmaladığını ama aşamadığını hissediyordum. Yine de ne duyduğum onlarca düşünce ne de İsis'in baskısı, kendi duygularımı bastırmak kadar ağır değildi. Bu farkındalık beni belki de on dokuz yıldır en çok büyüten şey oldu.

Saklanma, savaş. Kaçma, yüzleş. Saklama, itiraf et.

Yeni bir seans için Yankı'yla buluşmaya yeraltı merkezine gittim. Fetih bugün yine kendi araştırmalarının peşindeydi. Zaman ikimizin de endişelerini tozlandırmaya başlamıştı. Ettiğimiz her kavga, hissettiğimiz her korku aramızdaki görünmez bir iplikle birbirine bağlı güveni güçlendiriyordu. Şüpheye yer yoktu. Fetih'le ilgili en sevdiğim şeylerden biri buydu, neyi yapıp neyi yapmayacağını bilmek. Bu bana kendimi çok güçlü hissettiriyordu. Her şeyin sonunda ben zaten kazanmışım gibi hissettiriyordu.

"İyi görünüyorsun," dedi Yankı. "Şimdiden çok ilerleme kaydettin."

"Gelirken herkesin düşüncelerini duyabiliyordum ama artık beni rahatsız etmiyor." Bu defa, çok daha rahat bir şekilde ilk başta beni deli gibi korkutan koltuğa oturdum. Artık saklanacak bir şey kalmamıştı. Göreceklerimden, duyacaklarımdan ya da karşılaşacaklarımdan çekinmiyordum. Hepsi geride kalmış bir fotoğraf karesi gibiydi.

"Onları kontrol edebiliyor musun?" diye sordu, ben hırkamı çıkarıp artık ezberlediğim şekilde jeli sürerken.

"Denemedim ama bence yapabilirim. Senin üzerinde denememi ister misin?" Espritüel bir şekilde güldüm ama Yankı dik dik baktı. Arkadaş olmamıştık ama aynı tarafta olduğumuzu kabul etmiştik. Yankı Saruhan, Hükümdarlar Şehri'nde kötünün iyisiydi.

"Almayayım," diye mırıldandı kabloları doğru yerlerine yapıştırırken. "Bugün dozu artırmayı düşünüyorum, beynine bir çeşit şok geçirteceğim."

"Neden?"

"Teknik olarak sorduğun sorunun cevabını almak için. Duygular ön saftı ve orayı geçtiğini varsayıyoruz. Acı eşiğin sandığımızdan yüksek ama bunu bekliyorduk, şimdi de dayanma sınırını öğrenmemiz gerekiyor."

GECENİN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin