21. BÖLÜM

9.6K 903 1.4K
                                    

32. BÖLÜM: ÖLÜMLE DANS

"Mahzen mi?"

"Bunu yapamaz!"

"O kadar büyük bir suç işlemedik."

"Ne yaptığını sanıyor bu adam?"

"Maya onun öz kızı."

"Kızının öldürdüğünü sandığımız için saldırdık."

"Kraliçe neden ceza almıyor?"

"Ne tür bir siktiğimin oyunu bu?"

"Kraliçe ne dediyse onu yaptık."

"O küçük şarlatan tarafından kontrol altına alındık, biz suçsuzuz."

"Ne emredildiyse onu yaptık."

"Hepimizi öldürecekler."

Onlarca kişiden onlarca farklı uğultu çalınıyordu kulaklarıma. Gözlerim etrafta birileri tarafından alıkonulan tanıdıklarımı izlerken panikleyecek gibi oldum. Herkes bir şekilde kurtulmaya çalışırken Kumral onu kolundan tutup çekiştiren birine teslim olmuş şekilde itaat ediyordu. Onu tek bir hareketiyle savuracağına adım kadar emindim ama neden karşı koymadığını bilmiyordum. Armoni'nin de Kumral'dan farkı yoktu, gözleri hâlâ ondan sevgi bekler gibi babamın ardındaydı. Büyük ihtimalle sarsılmıştı ve ne yapacağını bilmiyordu. Benim gibi. Benim ve Armoni'nin teslimiyeti şaşkınlıktandı, sarsılmıştık ancak Kumral neden kurtarmıyordu kendini?

Doruk, Mirza, Timur... Tanrım şükürler olsun yaşıyor. Herkes tek sıra halinde ana salondan çıkarıldı. Düşünmeyi ya da anlamaya çalışmayı bırakıp ilerlemeye devam ettim. Hemen yanımda duran iki tane adam baştan aşağı siyah giyimliydi. Yüzlerinde de bir o kadar ürkütücü görünen siyah ve mat bir boyayla yapılmış maskeler vardı. Hepsinin gözlerinde aynı donuk ifade olduğu gibi, gördüğüm kadarıyla hepsinin göz rengi aynı koyu renk bir mordu. Onları izlerken istem dışı yüzümü buruşturdum. Riva'nın kazandığını düşünmüyordum. Hep daha kötüsü vardı.

Doruk, Meyra ve diğerleri iyiydi. Pamir tamamen güvendeydi. Kumral nefes alıyordu ve ben nefes alıyordum. Nasıl girdiğimi çok iyi hatırladığım bu lüks, mermer kaplı villadan nefes alarak ve bu defa Maya Efnan olarak çıkıyordum.

Orman yoluna kadar yürüyüp araba ve minibüslere doğru ilerledik. Ayağımdaki ayakkabılar yürümemi olduğundan zor hale getirdiği gibi iki yanımda duran adamlar hiçbir şekilde kolaylaştırmıyordu.

"Yıkıcı tek olacak."

Maskeli adamlardan biri benim yanımda duranlara belli bir uyarıda bulunurken sol tarafımda bekleyen adam başıyla onayladı. Beni daha küçük olan siyah arabalardan birine bindirip her iki yanıma yerleştiler. Ön tarafta bir sürücü ve hemen yanında başka bir maskeli adamla birlikte neresi olduğunu bilmediğim Mahzen'e doğru gidiyordum.

"Mahzen de neresi?"

Sol tarafımda kalan adama doğru çevirdim başımı. Herkes sanki gözlerini bile kırpmadan duruyordu. Hareket etmeden öylece karşıya, arabanın aktığı yola bakıyorlardı. Gergince arkama doğru yaslandım. Onlardan bir cevap alamayacağım belliydi. Her neresi ise gittiğim zaman görecektim. Olay neydi hâlâ anlamamıştım ama kilit adamın, sol taraftaki olduğuna emindim.

Muhtemelen titreşimde olan telefonunu iri cüssesini kenara iterek cebinden çıkardı. Hiçbir şey söylemeden karşı tarafın konuşmasını dinledi ve bir şey söylemeden telefonu kapattı. Ön tarafta oturan adamla dikiz aynasından bakışıp çenesiyle arabanın ön kısmını işaret etti. Ön kısımda, yolcu tarafında oturan adam kaputun altından çıkardığı birkaç maskeyi diğerlerine uzattı. Kaşlarımı çattım, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlamıştım ancak elimden gelen hiçbir şey yoktu. Hepsi maskeleri ağızlarını ve burunlarını kapatacak şekilde yüzüne geçirdiğinde, hemen sol tarafımda kalan adam çıkardığı bir spreyi burnuma doğru sıkıp kendimden geçmemi bekledi. Bekleyişi uzun sürmemişti. Bana yaptıkları her ne ise çok kısa sürede etkisini göstermiş, ben daha karşı koyamadan gözlerim kapanmıştı.

GECENİN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin