AMELYA: 11 ve 12. BÖLÜM

6.7K 602 428
                                    




11. BÖLÜM: KÜÇÜK KIZ BÜYÜDÜ

Kafamın içindeki karıncaların seslerini duyabiliyordum, bu defa bir cızırtı gibi değildi. Bu defa düşünceler vardı, sesler vardı, hisler vardı. Korkular vardı. Hepsini kafamın içinde dağıtabiliyordum. Uzun bir koridorun başında durup hepsini doğru kapıların ardına gönderebiliyordum. Bazı kapıları hiç açmak istemediğimi, önünden bile geçmek istemediğimi biliyordum.

Yolda yürürken yanından geçtiğim insanların düşünceleri, ben çabalamadan zihnime akıyordu. Ama artık ağırlık yapmıyordu. Kafamın içindeki düğümler çözülmüştü. Kafamın içindeki hesaplaşma bitmişti. Kafamın içinde ne kadar kötü hissettiğimi ve ne için kötü hissettiğimi itiraf edebilmiştim. Kendimden sakladıklarımı ortaya dökebilmiştim. İnsan ağırlıklarından böyle kurtulabiliyormuş. İtiraf ederek, affederek, yüzleşerek.

Meyra'nın kapısını çaldım ama odasında değildi. Pars söylediklerinde haklıydı.

Kalenin arka tarafında büyük bir sera vardı, yeraltı merkezinde çalışmayanlar orada ya da dışarıda görevliydi. İpsela'da herkes çalışıyordu, koca bir karınca sürüsü gibi. Meyra'yı serada domateslerin başında buldum. Yanında iki tane kız vardı. Üçünün de üzerinde beyaz önlükler vardı. Önlerindeki bitkilere özenle ve sanırım bir ilaç sürüyorlardı. Dönüp birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Yardımlaşıyorlardı. Benim diğer insanlarla yapamadığım her şeyi yapıyorlardı.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve herkesin kulağımda uğuldayan düşüncelerini kafamın içinde itebildiğim kadar geriye ittim.

"Selam," diye gittim yanlarına. Sesim uzun zamandır ilk kez bu kadar güçsüz belki de mahcuptu. Ne yapacağını bilmeyen birine aitti.

"Maya," dedi Meyra başını kaldırdığında. Sesindeki ve bakışlarındaki şaşkınlık bana kendimi berbat hissettirdi. İmkânsız bir ihtimali teyit eder gibiydi. Bunu yadırgayamayacağımı bilmek daha can yakıcı olsa da kaşlarımı kaldırıp gülümsedim.

"Biraz konuşabilir miyiz diye uğramıştım ama daha sonra da görüşebiliriz." Elimle önündeki filizlenmiş bitkileri işaret ettim.

"Sorun değil, ara verebilir," diye öne çıktı yaşıtımız gibi görünen başka bir kız. Biraz önce sohbet ettiklerinden biri. Meyra eldivenlerini çıkarıp ona gülümsedi. Gerçekten iyi görünüyordu, gerçekten iyi ve mutlu görünüyordu.

Çadırdan dışarıya çıkarken ben huzursuzdum, soğuk hava ikimizin de yüzüne çarptığında onun da benzer bir huzursuzluğu paylaştığını gördüm. Muhtemelen ondan ne istediğimi merak ediyordu.

"Ben," dedim çekimser bir şekilde. "Özür dilemek istedim." Nefes verdim. Yüzüne bakamıyordum. Bunun yerine botlarımı izliyordum ama bunun gerçekten bir şey ifade etmesi için başımı kaldırdım. "Bir süredir sana karşı kabaydım ve yaşadığın zor anları kolaylaştırmadığımı da biliyorum."

"Önemli değil, Maya." Belki eskiden kalma bir alışkanlıkla kolumu tuttu. "Ben de sana karşı anlayışlı değildim çoğu zaman."

"Hayır, bitirmeme izin ver lütfen." Kolundan sıyrılmak için geriye doğru bir adım attım. "Her şeyi söylemek ve içimden atmak istiyorum. Arkadaşlığımızı ne zaman düşünsem bazı şeylerin yanlış olduğunu fark ederdim, sürekli sana destek olanın ben olduğum gibi küçük detaylar. Canımın çok yandığı ama senin bunu çoğu kez anlamadığın detaylar. Konuşmak ya da iletişim kurmak konusunda kötüyüm, bunu biliyorum ama arkadaşlığın bu olduğunu düşünmüştüm, anlatmadan anlaşılmak. Anlatmak zorunda kalmamak. Belki de seni fazla bir yükün altına sokarak değerlendirdim, bilemiyorum." Yeniden duraksadım. "Sonra bir sürü şey değişti. Doruk'un öldüğü gün..." Her şeye rağmen devasa bir ağırlıktı bu cümle. "Kendimi kaybetmiştim ve o gün söylediklerin için seni affetmek mümkün değildi. Mümkün olmaz sanmıştım. Ama sonra bir gün gözüm döndü, acıdan gözüm döndü ve asla yapmayacağımı, yapamayacağımı sandığım bir şey yaptım. Onun fişini çektim."

GECENİN HİKAYESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin