BÖLÜM 45 "İKİZLER"

En başından başla
                                    

Oysa arkadaşlarım vardı, iyi babalardan bahsetmiyorum, kötü olsa, onları kısıtlasa bile bir babaları vardı. Babaları konuşmayı bilen, aklı yeten insanlardı. Onlar babalarına babalık yapmıyorlardı.

Ben evi süpürürdüm, yemeği bile hazırlardım, bunlara itirazım yoktu. Sadece babam güçlü bir adam olsaydı, insanlar bizi ezmeseydi... Çok mu şey istiyordum.

Üniversiteyi kazandığım yaz, bir yerde çalışmaya başlamıştım. Çalıştığım yer bir kitapçıydı. Hem o yaz iyi para biriktireceğim için mutluydum hem de kendimle gurur duyuyordum. Benimle birlikte çalışan bir başkası daha vardı. Aynı yaştaydık, ikimiz içinde güzel bir deneyimdi başlangıçta.Ta ki bir gün kasadan para çalınana kadar. Patronumuz, bize çok kızmıştı ama ben yapmamıştım, ikimizden birinden başkası olamayacağına göre yapan diğer kızdı. Ama kendi ailesiyle gelmişti diğer gün kitapçıya. Ailesi kızının arkasında durmuş, patrona kızmıştı. Patron o kıza tek kelime edememişti. Beniyse, yakamdan tuttuğu gibi dışarıya atmıştı.

Ailenin önemini ilk o zaman anlamıştım. Aile her şeydi. Güçlü bir baba her şeyden öte bir kavramdı. Keşke insanlar bana Deli Fikri'nin kızı demeseydi, arkadaşlarım, komşularım beni hakir görmeseydi, belki o zaman ben de hayatım boyunca bir yük gibi taşıdığım sosyal fobiden kurtulurdum.

İyi bir aile, iyi bir psikoloji demekti aynı zamanda. Ellerim karnımda, hemen yanımda uyuyan Ali'ye baktım. Kocama baktım. Onunla başka şartlar altında tanışsak, başka şartlar altında bir yaşam sürsek, ondan daha iyi baba olacak başka birini tanıyamazdım.

Annem gitmek istemişti, zamanında. Ona hayatı boyunca, o gidip kendine bir aile kurarken beni mahkum ettiği hayat için kızmıştım. Ama neden gittiğini anlıyordum. İlk defa annemi anlıyordum. Katlanılması mümkün olmayan bir evlilikte, başına sürekli dert açan bir kocaylaydı.

Başımı çevirip Ali'nin yüzüne baktım. O babam gibi değildi. Alakası yoktu. Ali, başlangıçta çözemediğim biriydi. Onun dediğim dedik, narsist bir insan olduğunu düşünmüştüm hatta. Alakası yoktu. Dış kabuğuna rağmen, içi merhametle doluydu. Ona bakınca onu zorlayan hayatın izlerini görüyordum.

Ali babama benzemiyordu. Ben de anneme benzemiyordum. Korunmaya ihtiyacım yoktu. Sigara izmariti nedeniyle asla bir komşuyla kavga etmezdim ama yine de Ali'den harika bir baba olurdu. Çocukları için her şeyi yapardı, çocuklarımız hiç korkmak zorunda kalmazdı. Her daim arkalarında onlara destek olacak, her zaman koruyacak bir babaları olduğunu bilirdi. Hiç benim gibi kimsesiz hissetmezlerdi.

Hiç bu yüzden çok çalışmaz zorunda kalmazlardı. Hiç çalışsa bile yetmiyormuş gibi hissetmezlerdi. Hiç emeklerinin karşılığını alamadıkları için üzülmezlerdi.

Ben mesela, insanlıktan çıkacak kadar çok çalışmıştım. Hiç hobim olmamıştı, Ali'ye kadar hiç aşık olmamıştım, hiç yaşamamıştım bu hayatı... Sonu ne olmuştu? Bir hiç! Aileniz yoksa, hep bir hiçtiniz. Hayatta her şeyi kendiniz yapabilir, türlü türlü başarılara koşabilirdiniz ama gün sonunda bir hiçtiniz...

Mesela hayatınızın en zor anında, ne kadar yakın arkadaşınız olursa olsun kimse size ailenizden daha yakın olamazdı. Kimse bir anne gibi yaklaşamazdı. Bu nedenle, ailesi olan çocuklar, sevgi dolu ailesi olanları hiçkimse üzemezdi.

Ben bir kimsesizdim. Bir annem ve bir babam vardı. Ama kimsesizdim. Keşke olmasalardı aslında, hep bunu düşünürdüm. Kimse bana Deli Fikri'nin kızı demez, kimse beni örselemezdi. Beni terk edip giden annem de olmazdı.

Kimsesiz olmaktan çok daha kötüsü varmış, o an anladım. Döndüm Ali'ye baktım. Elini ensesinin altına yerleştirmiş, öylece uyuyordu.

MAĞLUPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin