TÇ-2

1K 65 4
                                    


"Merhaba arkadaşlar, ismim Hamza Demirel bence ismimi bilmeniz yeterli derse geçebiliriz."

Hocanın gelmesiyle kendimi toparladım hocanın karşısında da dalgın dalgın durmazdım.

"Bugün Mimarlık Tarihi ve Kuramı dersine giriş yapacağız. Ders hakkında bilgisi olan var mı?"

Üniversite ikinci sınıf Mimarlık öğrencisiydim, ne zaman kendimi odaya kapatsam bir maket tasarlar onunla oynardım. Bu konuda bilgim olduğu için Mimarlık okuyarak kendimi geliştirmek istemiştim. İlk başlarda annemler buna karşı çıksa da ısrarlarım sonucunda kabul etmek zorunda kalmışlardı. Annem Doktorluk okumamı istiyordu sırf parası çok olduğu için , Babamın umurunda olmadığım için o herhangi bir meslek söylememişti.

"Hocam direk derse başladınız kendinizi tanıtsaydınız."

Soruyu soran çocuğa gözlerimi çevirdim daha önce gördüğümü hatırlamıyordum. Okyanus mavisi gözleri, yana yatırılmış sarı saçları, inci gibi beyaz dişleri her şeyiyle çok güzel bir yüzü vardı.

"Anladığım kadarıyla soruma cevap yok."

Hamza hoca soruyu duymazlıktan geldi ve dersine giriş yaptı yaklaşık bir saattir ders dinliyordum ve canım çok sıkılmıştı hocanın yüzü tahtaya dönük olduğu vakit Yeşime mesaj attım.

Alara: Dersten sonra kafe ye gidelim mi?

Mesajı attıktan birkaç saniye sonra "yazıyor" yazısını gördüm. Derste değildi büyük ihtimalle.

Yeşim: Olur gideriz hem sana anlatacaklarım var.

Alara: Ders bitince ararım seni.

Yeşim: Tamam güzellik ;)

Son mesajına tam gülecekken Hamza hocanın önünü dönmüş benim olduğum tarafa baktığını gördüm. Yakalanmış mıydım? hoca gözlerini benden alıp amfi de gezdirdi ve "Bugünlük bu kadar çıkabilirsiniz." dedi. Büyük bir oh çektikten sonra eşyalarımı toparlayıp dışarı çıktım. Telefonumu cebimden çıkarıp Yeşimi aradım ikinci çalışta açtı.

"Efendim?"

"Ben çıktım sen neredesin?"

"Dilek Kafedeyim."

"Yirmi dakikaya ordayım."

"Tamam bekliyorum seni."

Telefonumu kapattıktan sonra otobüs durağına doğru yürüdüm yaklaşık on beş dakika araba bekledikten sonra gelen arabaya bindim ve Dilek Kafeye gittim. Mekana giriş yaptıktan sonra gözlerim Yeşimi aramaya başladı tek de bulmuştum o kadar güzel bir kız ki fark edilmemesi elde değildi, oturduğu masaya doğru yürüdüm.

"Selammm"

"Sonunda gelebildin kızım ya ikinci kahvemi sipariş ettim."

"Araba geç geldi ne yapabilirim?"

"Neyse sen onu bunu bırak sana anlatacaklarım var duyduklarına şaşıracaksın."

"Anlat bakalım neymiş bu şaşıracağım şeyler."

"Hazır mısın?" dedi heyecanla.

"Uzatma da konuş hadi."

"Geçen sene yaptığımız gibi bu sene de kamp yapmaya gideceğiz. Ama bu sefer bizim grup dışında kampa gelecek olan kişilerde var."

Geçen sene kızlarla beraber çok güzel bir kamp geçirmiştik bu senede olacağını duyunca sevinmiştim ama başkaları da gelecek de ne demekti? Pek arkadaş canlısı biri değildim, ailem sağ olsun. Geçen sene Yeşimin iki kuzeniyle beraber kamp yapmıştık acaba bu sefer kimlerle yapacaktık?. Ben bir şey demeden tekrar Yeşim konuşmaya başladı.

"Ve tahmin et gelen kişilerden biri kim?"

Hayır! Lütfen düşündüğüm olmasın lütfen. Stresten tırnaklarımı yemeğe başlamıştım ki Yeşim bu halimi görünce konuşmaya başladı.

"Çağatay geliyor kızımm resmen şaka gibi."

Annem hep derdi kötü düşünme kötüyü çağırırsın diye az önce aklımdan geçen kişinin şuan kampa geliyor oluşunu öğreniyordum.

"N-Nasıl geliyor emin misin?"

"Eminim bugün konuşuluyordu, sen benimle gelseydin duyardın."

"Kaç kişi geliyor, peki?"

"İki gruba ayrılacakmışız bizim grupta ikimiz dışında beş öğrenci ve iki görevli daha olacak."

"Katılmasak olmuyor mu?"

"Kızım sen salak mısın? Çağatay geliyor ve sen gelmiyorum diyorsun?"

Çağatay Üniversite'nin Psikoloji bölümü okuyan öğrencilerinden biriydi çoğu kızında gönlünün efendisi bu kızlardan biride Yeşimdi. Ona aşık olmadığını sadece karizmatik bulduğunu söylüyordu ama kendini kandırıyordu ona bildiğin aşıktı. Peki ben? Ben ona karşı ne hissediyorum? Her Çağatay konusu açıldığında aklıma direk bunlar geliyordu.

4 ay önce

Üniversite'nin birinci yılının bitmesine çok az kalmıştı karnım çok acıktığı için yemek almaya gitmiştim o sırada telefonla uğraştığım için karşıdan gelen Çağatay'ı görmemiştim çarpıştığımızda onun elindeki karton bardaktaki kahve onun üstüne dökülmüştü. Telefondan kafamı kaldırıp ona baktığımda sinir küpüne dönmüş bir şekilde bana bakıyordu.

"Özür dilerim."

"Dikkat etsene kızım!"

"Özür dilerim dedim ya! "

"Üste çıkmaya çalışıyor bide ya dua et iyi günümdeyim yoksa"

"Yoksa ne?"

"Boş ver" dedi.

Bir şey dememe fırsat vermeden yanımdan çekip gitti. O günden sonra aklından çıkarım diye düşünmüştüm ne de olsa bir defa görüşmüştük ama düşündüğüm gibi olmadı Çağatay'la her karşılaşmamız da bana sinirli bakışlarını yolluyordu.

***

"Şşşt sen yine daldın."

"Çağatay'ın gelmesi olayı canımı sıktı, sanırım ben bu kampa gelemeyeceğim."

"Beni orda tek mi bırakacaksın?" dedi masum bakışıyla.

Yeşimin benden daha çok arkadaşı olmasına rağmen sıklıkla benle takılması ve çoğu vaktini bana ayırması hoşuma gidiyordu. O böyle deyince onu kırmak istemedim ve kararımdan vazgeçtim.

"Peki geliyorum." dedim.

"O zaman ben ikimizin adını kesin geliyor olarak yazdırıyorum sakın son dakika kararından vazgeçme öldürürüm seni."

Tehditte ediliyorduk bak sen ya! Kararımdan vazgeçmeyeceğime dair ona söz vermemi istiyordu.

"Söz veriyorum. Artık kalkalım mı ? Yorgunum biraz eve gidip uyumak istiyorum."

Yeşim halimden anlamış olacak ki tamam deyip hesabı istedi. Hesabı ödedikten sonra vedalaşıp evlerimize dağıldık. 

TAKINTILI ÇOCUKحيث تعيش القصص. اكتشف الآن