Final "Dilek Hakkı"

23 8 53
                                    

Üç genç malikanenin terasında buluştular. Aslı boynuna astığı fotoğraf makinesi ve kafasına taktığı hasır şapka ile turistlere benzemişti. Ormana girdiklerinde Mert ve Selma, kendisine çeşitli kuşları göstererek ilginç olup olmadığını sormaya koyuldu.

Aslı bir süre onların işaret ettiği hayvanların fotoğraflarını çeker gibi göründü. Hedefi elbette kuşlar değildi. Hilmi ile gördükleri izin olduğu yere gitmek için aceleci davranıyor, diğerlerinin geride kaldığını gördüğünde biraz keyfi kaçarak beklemeye koyuluyordu.

Onları yanında getirmenin sonuçlarını kestiremiyordu. Evden çıkarken Hilmi ile karşılaşmayı ummuştu. Ancak dünden beri onunla konuşamamıştı.

Aslı, büyücünün Hilmi’yi ondan uzaklaştırdığını bilmiyordu. Büyücü, birtakım işlerin tamamlanması için Hilmi’yi çağırmış ve işleri hemencecik bitirmemesi için yaptığı şeyleri arkasından bozmuştu. Hilmi şikâyet etse de büyücüye asla kaba davranmazdı. Bu sebeple işine odaklanmış ve bir an önce işini bitirip Aslı’nın yanına gitmeyi kafasına koymuştu. Aslı’nın çoktan izleri buldukları yere ulaştığından haberi yoktu.

“Selma, şu bahsettiğin büyük büyükbaban nasıl birisiydi? Yani araştırmacı falan mıydı?” diye sordu Aslı izleri bulduğu yere ulaşmak üzereyken.

“Evet. Hayvanlarla ilgili araştırmalar yapıyormuş. Ama araştırmaları sonucunu bilmiyorum çünkü onun hakkında kimse konuşmaz.”

“Öyle bir söylüyorsun ki sanki atom bombasını icat etti de lanetlendi. Sadece meraklı bir adam olmalı. Ve herkes de onun araştırmalarına ilgi duyacak değil ya ondan bahsetmiyorlardır,” diye araya girdi Mert.

“Bilmem. Belki de. Tahir dedem hakkında pek bilgim yok anlayacağınız.”

Tahir. Aslı doğru kişinin odasını araştırmış olmanın haklı gururunu yaşarken hafifçe gülümsedi. İzleri gördüğü yere geldiğinde yere doğru eğilip baktı. İzler toz toprak ve yapraklarla silinmişti. Pes etmedi.

Birkaç adım atarak etrafı incelemeye başladı. Tahir Çimen’in odasını terk etmeden önce cebine sıkıştırdığı kâğıdı çıkarıp eliyle düzeltti. Mert ve Selma’dan biraz uzaklaşmıştı. Elinde tuttuğu bu kâğıtta bir harita çiziliydi. Çarpık çizgiler ve kargacık yazılarla doluydu. Kırmızıyla işaretlenmiş iki yer bulunuyordu. Aslı malikane olduğunu düşündüğü bir noktadan başlayan bu çizimi evirip çevirdi. İşaretlenen noktaların nerede olduğunu kestirmeye çalıştı.

O sırada Mert ve Selma ağaç dalları arasından koşup gözden kaybolan bir sincaba gülerek bir şeyler söylüyorlardı. Aslı’nın olduğu yere yaklaştıklarında kâğıdı cebine geri tıkıştıran Aslı onlara gülümsedi.

Yürümeye devam ettiler. Sık ormanın içindeydiler. Bazen ayakları bir sarmaşığa takılıyor bazen yapraklar ilerlemelerine engel oluyordu. Sık ağaçları arkalarında bıraktıklarında bir dağın eteklerine kadar gelmişlerdi.

Taşlı yolda ilerlemeye devam ettiler.
“Ada ne kadar büyükmüş. Git git bitmiyor.” Diye konuştu Mert. Biraz soluklanmak için duran Selma onu onayladı. “Evet, gerçekten de çok büyükmüş. Bunca zaman sadece malikanede kalmış olmam ne kötü. Burayı görünce kendimi daracık bir yere hapsetmiş olduğumu daha iyi anlıyorum.”

“Artık özgürsün Selma.”

“Özgürüm evet. Ama bazı şeyler için hala zaman var tabii.”

“Selma, annenle ne konuştunuz? Yani özelse elbette söylemeni istemem. Ancak benimle geldiğin için-”

“Hayır Aslı.”

Aslı onun konuşmaya devam etmesini beklediğini belli edercesine yüzüne bakmayı sürdürdü. Selma Mert’e kısa bir bakış attı. “Mert’i sordu. Yani onu öğrenmiş.” Yanakları kızarmıştı.

“Nasıl?” diye haykırdı Mert. “O kadar iyi saklandım. Nerede görmüş?”

“Görmemiş zaten. Duymuş. Ben aşağıya indikten sonra annem etrafta neler konuşuluyor diye araştırıyordu. Sonra Mert’in eve geldiğini falan öğrenmiş. Yani Aslı’nın evine. Sabahleyin o yüzden beni çağırdı.”

“Sana tam olarak ne sordu ve ne tepki verdi?” diye sordu Aslı.

“Mert ile tanışıp tanışmadığımı sordu. Yani senin evine niye geldiğini, sizin arkadaş olup olmadığınızı falan bir sürü şey sordu.  Bende her şeyi anlattım.”

“Her şeyi?” Mert’in bir kaşı havaya doğru kalktı.

Selma utangaçlığını üzerinden atmak ister gibi kafasını yukarı kaldırdı. “Evet. Ona seninle arkadaş olduğumu ve çok iyi anlaştığımızı söyledim. Ne olursa olsun seninle görüşmeyi bırakmayacağımı çünkü…” yanakları alev alırken sesi titredi. Büyülü sözcüklermişçesine sesini biraz alçaltarak devam etti. “Çünkü seni sevdiğimi söyledim.”

Aslı da Mert de bir an için donup kaldılar. Selma’dan böylesine cesur bir adım beklemiyorlardı. Selma kendisine dikilen şaşkın gözleri gülümseyerek karşıladı. “Annem de sizin gibi çok şaşırdı tabii. Kızacağını düşündüm ancak öyle yapmadı. Bu beni şaşırttı çünkü onunla tartışmaya hazırdım.”

“Onay verdi diyebilir miyiz? Artık rahatça görüşebilir miyiz?”

“Sanırım evet.” İkisi gülüştüler.

Ancak Aslı’nın kafası karışmış, içine bir kurt düşmüştü. Esin’i tanımış olduğu zamanı göz önünde bulundurarak hiçbir şeyi öylesine yapmayacağını öğrenmişti. Selma’ya gösterdiği bu anlayışın altında başka amaçların olma ihtimalinin yüksek olduğunu biliyor ancak amaçları konusunda bir tahminde bulunamıyordu. Yola devam ederlerken bunları düşünüyordu.

LUNA ADASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin