10

465 53 49
                                    

"Hoseok çok güzel oldun." Jiwoo isyan edercesine konuşurken gülümsedim sadece. Eğlenmeye gidiyorduk tabii ki de güzel olacaktım. Yoongi beni sinir ediyor diye eğlenmeyecek miydim yani? Hah! "Jungkook ne zaman gelecek?" Dedi. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. Bu çocuğu neden bu kadar çok seviyordu? Kız kardeşim beni bu kadar sevmiyordu ya. Kıskanıyorum. Ne yapayım? "Bak yine aynısını yapıyorsun." Dedi. "Ne yapıyormuşum?" Aynı şekilde ona bakmaya devam ettim.

"Bunu." Diyerek kaşlarımı gösterdi. Jungkook lafı geçince direkt kaşlarım bu hale geliyorsa ben ne yapabilirdim ki? Kaşlarım bile onu sevmiyordu işte. Şaka tabii ki de. Onu seviyordum. "Jungkook iyi biri Hoseok." Aynadan kendisine baktı Jiwoo. Onun yüzünden ben kendime bakamamıştım. Biraz da ben kendimi tepeden tırnağa süzeyim ama! "Güzel olmuşum değil mi?" Kafamı aşağı yukarı salladım. "Jungkook'ta gelse de gitsek artık."

Yerinde duramayıp bir oraya bir buraya koşturuyordu. Ben ise kendimi izliyordum aynadan. Sonunda izleyebiliyordum. Sonunda! Jiwoo haklıydı. Güzel olmuştum. Kırk yılda bir kendimi beğendiğime göre kesin güzel şeyler yaşamayacaktım. Kesin bir problem olacaktı. En iyisi gitmeyeyim ben. Kendi kendime panik yapmaya başlamıştım bile. Aferin bana.

"Ben-" Bir şey demeden kapı çalmış ve kız kardeşim büyük bir heyecanla kapıyı açıp "Hoseok! Hadi!" Diyerek beni çağırmıştı. Jungkook'u gördü ya ondan dolayı bu kadar mutluydu. "Geliyorum." Kapıya doğru ilerleyip beraber evden ayrılmıştık. Umarım orada iyi vakit geçirirdik.

Seokjin yeni aldığı arabasıyla yol boyunca hava atıp durmuştu. O arabasını övdükçe haklısın diyerek uzatmamaya çalışmıştık. Tabii asla ama asla susmuyordu. Kendini övme bitti şimdi sıra buna gelmişti. Aşırı keyifli görünüyordu. "İçip de kimse kafayı bulmasın. Arabama almam. Kusarsınız falan sonra." Diye bir ikazda bulunmuş ve arabadan inmiştik.

"Arkadaşın çok zenginmiş." Dedi Jimin. Jiwoo ise önümüze geçip "Hepiniz çok tatlı görünüyorsunuz. Tamam, şimdi ağzınızı kapatın." Dedi kocaman eve verdiğimiz tepkiyi izleyerek. Ardından da kıkırdadı. O da çok güzel olmuştu. Neden bu kadar güzelsin ki sen? Jungkook'un uzattığı koluna girerek beraber yürüdüler. Biz de onları takip ederek bu koca eve girdik.

Yabancılık çektiğimiz bu ortama alışmak zor olmuştu ama hep beraber olduğumuz için bir sorun olmamıştı. Birbirimizden ayrılmadığımız sürece daha güzel eğlenebilirdik.

Bir bardağı alıp yudumlamaya başladım. "Jiwoo ve Jungkook oldukça eğleniyorlar. Biz kaldık burada." Seokjin dudaklarını büzerek elindeki bardağı bitirdi. Bize diyordu ama kendisi çoktan 2 bardağı devirmişti ki bu bardaklar hiçte küçük değildi. Kendisini dayanıklıydı neyse ki. "Bu evin lavabosu nerede acaba?" Dedi Jimin. "Git ara." Seokjin'in verdiği cevaba göz devirerek karşılık verdi Jimin.

"Ya kaybolursam?" Seokjin göz devirdi bu sefer de. "Saçmalama." Jimin ayaklanarak yanımızdan ayrılırken Seokjin de etrafa göz gezdirdi. Kaybolmazdı umarım. "Pasta nerede kaldı ya? Kesmişler bize hala gelmedi. Gidip baksam mı?" Dedi. Bu pasta merakı da nereden geliyordu? Yemesekte olurdu. "Hayır, beni yalnız bırakma."

"Bugün size de bir haller olmuş?" Oturduğu sandalyeden kalktı. "Ne halleri olacak?" Dedim. Omuzlarını indirip kaldırdı. "Gelirim birkaç dakikaya kadar." Yalnız kalınca da ben de etrafımda oynayanlara bakınmıştım. Jiwoo şu an oturmuş pasta yiyordu. Yanında da Jungkook ve birkaç arkadaşı vardı. Eğleniyor gibi görünüyordu. Gecesini mahvetmemek için ben de eğlenmeye çalışmalıydım.

Can sıkıntısından patlamadan hemen Seokjin elinde iki tabakla yanıma gelmişti. "Bize kocaman dilimler aldım." Önüme koyduğu pastayı yemeye başladım. Güzeldi işte. Fena değildi.

First Love |SopeWhere stories live. Discover now