BÖLÜM 44 "BEBEK"

Start from the beginning
                                    

"Teşekkür ederim," dedim hızla Ali'ye. İçlerinden birini okumak için kenara ayırırken, diğerlerini salondaki rafa koymak için kalktım ama Ali benden önce davranıp elimden alıp aramızdaki orta sehpaya koydu ve beni kendine çekti.

Kucağına düştüm. Ağzımdan kaçan çığlığa engel olamazken "Ne yapıyorsun?" diye sordum.

Yüzünü boyun girintime gömüp orada dururken "Kuru kuruya teşekkür olmaz," dedi. "Ne kadar uğraştım biliyor musun, kitapları seç, sonra Emir'e söyle..."

Gülümsedim. Onun dudakları boynumda gezindi. "Daha çok Emir hak etmiş teşekkürü."

Ali benden hızla koparken, kaşları çatıldı, öfkelendi. "Belasını sikerim o yavşağın."

Güldüm. "Tamam sadece sana teşekkür edeyim."

"Valla mı?"

Ali beni kollarının arasına tamamen çekerken dudakları göğüs yakamın açıklığını buldu.

"Ali," diye itiraz ederek mırıldandım kollarının arasında. Ama beni bırakmak yerine, dudakları dudaklarımı buldu ve uzun uzun öptü.

Ondan ayrıldığımda tamamen dağılmış durumdaydım. Yeşil gözleri beni ele geçiriyordu sanki, hep o gözlere bakmak, bu anda kalmak istiyordum.

Zorlukla kollarından ayrıldığımda, yeniden karşısına geçtim. Ali homurdanıyordu. "Evlenmeden önce dokunamıyorduk, evlendik yine dokunamıyorum arkadaş."

Gözlerimi devirdim. "Diyene bak, sabah, öğle, akşam ne bitmek bilmez libidoymuş arkadaş. Ben de insanım."

Ali'nin gözlerinde muzip parıltılar vardı şimdi. "Ne yapalım," dedi. "Evlenmeden önce az süründürmedin."

"Ben mi süründürdüm? Öyle mi?" Şaşkın bakışlarla ona baktım. "Sen üç yıl bana âşıkmışsın, sonra geçip karşıma-" Sesimi kalınlaştırdım. "Ceylin bana âşıksın biliyorum, diyordun."

Ali'nin dudakları yana kıvrıldı. "Dedi bana beni öptükten sonra biz arkadaşız diyen karım."

Dayanamayıp güldüm. "Ne bileyim," dedim. "Çok utanıyordum senden. Duygularımı bu şekilde bastırmaya çalışıyordum." Omuz silktim. "Gerçi daha ikinci günden, hakkımda her şeyi bildiğini belli etmiştin. Neydi o konuşma öyle, duşta şarkı söylediğini biliyorum, yok her sabah Linkedin hesabına baktığını biliyorum, yok kitap okumayı sevdiğin gibi yazmayı sevdiğini de biliyorum... Nereden, nasıl bilebilirsin bunu?"

"Spor salonunun duşları karşılıklı," dedi gülümseyerek. "Senin spor salonunu kullandığın günler, ben de basketbol oynadıktan sonra gidiyordum. Linkedin'de de akitlfik durumun herkese açık. Kitap yazmayı denediğini de, gittiğin yayınevi görüşmelerinden biliyorum."

Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmama az kalmıştı. "Sen bayağı bayağı benim sapığımmışsın ya."

"Dedi tüm basketbol maçlarına gelip benim adımla tezahürat yapan karım."

Yanaklarım ısındı. "Ne bileyim beni fark ettiğini, o kadar kişi ismini sesleniyordu ki, beni duymuyorsundur diye düşünüyordum."

"Senin için gidiyordum zaten. Sırf sen gel diye."

İçime yayılan sıcaklığa engel olamadım. "Her neyse," dedim. "Benimki gayet masum bir durum, sen bayağı bayağı beni takip etmişsin, stalk diye bir şey olmasa bile, sen bulurdun artık eminim."

"Zor günlerdi. Kütüphanede uyuyakalıyordun sürekli ve her sabah boynun tutularak uyanıyordun; o anlarda yanına gelmemek zordu. Yağmurlu günlerde hep dışarıda oluyordun, sonra hastalanıyordun; sana bir şemsiye kargolamamak veya kapına bırakamamak çok zordu. Yalnız hissettiğin zamanlarda yanında olamamak daha zordu."

MAĞLUPWhere stories live. Discover now