33.

11.6K 677 408
                                    

Uyku, beni kendine hapis etmiş şekilde uyurken, telefonumun acı acı çalmasıyla gözlerimi zor da olsa açtım. Odamın içi karanlıktı. Diğer yatakta Pelin uyuyordu. Bakışlarımı komodinin üstünde ki telefonuma çevirdim.

Alp arıyordu.

Telefonumu elime alıp, telefonu açtım. Sabah olmamıştı ve Alp beni arıyordu. telefonu açtığım gibi Alp, "sevgilim" dedi. İç çekip, "Alp?" dedim. Alp, "uyuyamıyorum, bu yüzden aradım seni. Sürekli kâbus görüyorum. Yanıma gelir misin?" diye sordu. Aklıma göz altları gelmişti. Gerçekten kötü durumdaydı. Yanına gitmezsem, kendimi kötü hissedeceğime emindim. "Tamam sevgilim, hemen geliyorum" diyip, telefonu kapattım. Ayağa kalkıp hızla tavşanlı panduflarımı giydim.

Dağınık olan saçlarımı da at kuyruğu yapıp, odadan çıktım. Çıktığım gibi karşımda, elinde telefon flaşı açık olan İreme şok içerisinde baktım. İrem, "nereye bu saatte?" diyip tek kaşını kaldırdı. Yutkundum ve, "Alp uyuyamıyor, yanına gidiyorum" dedim. İrem, "Efsun, evli olmadığınızı unutmayın" dedi. Sesinde aşırı derecede ciddiyet sezmiştim.

Kafa sallayıp, "günlerdir uyuyamıyor. Onun bu haline gerçekten üzülüyorum İrem. Görmüyor musun gözlerinin altını? merak etme, evli olmadığımızı unutmayacağım" diyip, gülümsedim. İrem de ben gibi samimi bir şekilde gülümsedi ve kenara çekildi. Hızla dış kapıya yönelip, kapıyı açtım.

Ardından merdivenlerden inmeye başladım. Yavaş hareket ediyordum. Alplerin kapısının önüne geldiğimde, ne yapacağımı bilemedim. Kapıyı çalmalı mıydım? çalarsam birileri uyanabilirdi. Tam telefonumu cebimden alacağım sırada, kapı açıldı.

Alp'in üstünde tişört yoktu. Altında da gri eşofman vardı. Simsiyah olan saçları karışmış, masmavi okyanus gözleri kısılmıştı. Uykusuzluk insanı gerçekten çok kötü yapıyordu. Alp içeri geçmem için kenara geçti. Onun bu haline gözlerimi çekemeden, içeri girdim. Ardından Alple birlikte odasına doğru ilerledik.

Alp yatağına uzandı, eliyle de yanında ki boşluğu işaret etti. En son bu yatağa yattığımda, Alpe masal anlatmıştım. O an aklıma gelince, gülümsedim. Alp'in yanında ki boşluğa uzandım. Alp, belimden tutup kendine çekti.

Alpe yaklaştıkça, kendine öz kokusu burnuma geliyordu.

Ve ben bu kokuya aşıktım.

Yaklaştım, Alp eğildi ve boynuma kafasını koydu. Vücudumuz birbirimize değiyordu. Bu durum, beni mest ediyordu. Simsiyah karışmış olan saçlarına parmaklarımı daldırdım. Alp gözlerini kapatmıştı. Uyuyor muydu? iç çekip saçlarıyla oynamaya devam ettim.

Alp, "masal sözün vardı, bekliyorum" dedi. Ardından, "Alp böyle şeyleri unutmaz sevgilim" diye mırıldandı.

"Hani sana anlattığım, prenses ve prens vardı ya" dedim. Hatırlayıp hatırlamadığını çözmeye çalışıyordum. "Evet" diyen Alpe gülümsedim. Unutmamıştı, "prensesle prensin birde çocukları olmuş" dedim. Alp şaşkınlıkla, "en çok kime benzemiş?" diye sordu. Gözleri hala kapalıydı. Onun bu hali gerçekten çok tatlıydı. Eğilip saçlarından öptüm. "Güzelliğini, sabrını, prensesten. Aşkını da prensten almış" dedim. Alp gülümsedi ve,

"Eğer bizim de kızımız olursa, güzelliğini, bu teni, ve bu kokuyu senden alır umarım" diye fısıldadı.

İç çekip, "senden ne alacak?" diye sordum. Alp, "benden bir şey almasın. Her şeyi sana benzesin. Her zerresi" diye fısıldadı. "Masmavi okyanus gözleri, bu cesurluğu da senden alır umarım" dedim. Alp kapalı gözleriyle gülümsedi. Hiçbir şey söyleyemedi, belkide uykuya dalmıştı.

Komşu Düşmanlığı.Where stories live. Discover now