İki Ezgi

321 247 59
                                    


Hayatınıza aldığınız ya da şöyle demeliyim hayatınıza fark etmeden aldığınız insanlara çok dikkatli bakın, öyle ki ruhuna ulaşmadan ona kendinize ait kapıları açmayın.

"Asel?"

Barın iç kısmından uzanıp bahçe kapısının orada durmuş Met'le beraber dikiliyorlardı. Bana uzak bir mesafede olsa da şaşkınlığı yüzüne yansımıştı ve hareket etmeye dair bir girişimde bulunmuyordu. Bir an arkasını dönüp gideceğini düşündüm ama öyle bir şey olmadı. İçimi bir huzursuzluk kaplamıştı, yapmış olduğum planın vazgeçiş bölümündeydim. Yaptığım planın ne kadar saçma olduğunu düşündüm. Böyle bir yere tanımadığın birini çağırmak akıl karı değildi hele ki karşındaki insan patronunsa ve sen özür konuşması yapmak üzereysen. Sahi bir plan yapmış mıydım? Ne konuşacağımı bile düşünmemiştim. Sanki buraya kendim gelmemiştim, bir anıdan geleceğe adım atmış gibiydim. Şaşkınlığı bana da bulaştı ve ben de onun gibi ayakta dikilmeye devam ettim.

İçimden başka bir konuya atlamakla yetindim. En azından Met bana yardım edeceği konusunda gerçekten sözünü tutmuş Emre Bey'i takım elbiseyle bulmayı beklerken karşımda aynı benim gibi konsepte uygun şeyler giyerken buldum. Gözüm karşımdaki adama daldı. Üzerindekilerin ona yakışacağına dair hiçbir düşüncem yoktu ama şimdi görüyorum ki ona gençliğini geri vermiş kıyafetlerle karşımda duruyordu. Karşımda bir patron yoktu, eğlenmeye ve kafa dağıtmaya gelmiş bir üniversite öğrencisi gibiydi. Ta ki yüzüne bakana dek. Yüzü hala önceki gibi sert ve bakışları da olanı çözmeye çalışır şekilde kısıktı. Bir diğer gözümden kaçan şeyin boy farkı olduğunu fark ettim. Şimdi ayağımda topuklu ayakkabı yoktu ve ona bakarken kafam öncesinden daha yukarı kalkmıştı. Ben de uzundum ama şu an esamesi okunmuyordu.

Asır gibi sürdüğünü düşündüğüm bir süreden sonra ilk adımı atmaya karar verip sıcak olduğunu düşündüğüm bir gülümsemeyle yüzüne baktım. Gülümsemem karşılığını bulunca yaptığım kuruntu biraz hafifledi. Karşımdaki genç adam adımlarını bana doğrulttu ve yavaşça yanıma doğru yaklaşmaya başladı. Bir taraftan da bahçeyi inceliyordu. Bahçe daha çok sigara içenler için ayrılmıştı ve etrafı sarmaşık gibi yapay bitkilerle kapanmıştı. Yanımızda olan binaları saklamak, ayrı bir alan yaratmak için yapılmış bir şeydi bu. Yine de üstüne asılan kuru kafalar özellikle hayvanımsı, boynuzlu kuru kafalar beni biraz germişti ama konsepte uyuyordu. Üzerimizde aydınlatma yoktu, bahçenin çitlerine uzanan yılbaşını andıran sarı ışıklandırmalar dışında. Bu da kafenin içini de dışını da gölgelere boğuyordu ama güzeldi. Garip bir şekilde o gölgeler korkutmak yerine güven veriyor gibiydi, saklanmanın verdiği güveni.

Adımlarının sonunda beni bulduğu sırada ayaklarından yukarı doğru baktım. Onu süzmüş gibi olsam da boyunun uzunluğundan dolayı böyle bir şey yapmak zorunda kalmıştım.

"Geldiğiniz için teşekkür ederim" dedim mahcup bir ses tonuyla. Aramızdaki ciddiyeti bozmak istemiyordum ki bozamazdım da.

"Aslında buraya bilerek gelmemiş oluyorum" dedi kaşlarını çatarak ama bu kızgınlığını gösteren bir yüz ifadesi değildi. Daha çok düşünüyor gibiydi. Bakışlarıyla hem etrafı süzüyor hem de düşüncelerine kapı açıyordu. Sadece sustum.

"Met'e kendini sevdirmişsin" dedi bu sefer de beni beklemeden.

"Yoksa benim arkamdan asla iş çevirmez." Ses tonu ortamı buz gibi kesti. Nasıl tepki vereceğimi şaşırmıştım.

"Arkadan iş çevirme olarak düşündüğünüz için üzüldüm sadece bana yardım etmesini istemiştim. Orada Met'ten başka tanıdığım biri yok" mesafeme dikkat edip ona ayak uydurdum.

DERİNLİK KORKUSUWhere stories live. Discover now