Sıkışan Bir Ruh

760 279 169
                                    


Gözlerimi aralamamla kalbimin at koşmaya başlaması saniyelerimi almıştı. Rüyamda ne gördüğümü hatırlamamama rağmen güzel olduğu hissine kapılmış bedenimdeki huzuru telaşa bırakmıştım. Boş boş etrafa bakarken beni kaldıran şeye odaklanmaya çalıştım. Duyularım sonradan geliyor ağzımın içinde dolanan küfürlere zemin hazırlıyordu. Yavaş yavaş telefonun sesi kulaklarımı doldururken çalan şeyin alarm değil de beni arayan birinin olduğunu bağırıyordu. Doğrulup telefonu beyaz çarşafların içinde ararken ayakucumda olduğunu fark edip saniyeler içinde açmaya çalıştım.

''Alo?'' Sesim bana sanki dışardan biri gibi gelmiş boğazımı temizleme ihtiyacı hissettirmişti.
''Alo hayatım? Uyandırdım mı yoksa?'' Evet..

''Şey yok zaten uyanacaktım sıkıntı değil.'' Diye nefes verdim.

''Kaç gündür evden çıkmıyormuşsun. İşe de gitmiyormuşsun. Hasta mısın yoksa? İşini ihmal etme. Zaten babanla zor-'' Birkaç saniye nefeslendi. Ben de o ara dinlenmiştim.

''Sabah sabah başını şişirdim, değil mi?'' Evet ama bunu söyleyecek kadar aramızda romantik bir ilişki olduğunu düşünmüyorum. Sen ne kadar düşünsen de..

1.5 yıllık ilişkimizin geneli hoşsohbet olsa da ciddiyetten öte geçemeyen duvarlar örmüştük birbirimize. İki taraf da sınırını aşmıyor karşılıklı engebesiz bir hayat sürüyorduk ama bu bana bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılmamı önleyemiyordu.

Ne olduğunu anlatmak istemiyordum. Bir aya yakın bir süre önce birilerinin beni izlediği hissine kapılmıştım. Bu arada olan bir şeydi, herkese olan bir şeydi. Bana sürekli olmaya başlamış, gölgelerin ardına bakınca korkuyu hissetmiş ve gölgelerin bana saldıracakmış gibi ağırlaşmasıyla beni eve hapsetmişti. Daha önce yıllar boyu değişik değişik insanların ilgisine uğramıştım. Takip edilmenin ne demek olduğunu biliyordum ama histen öte gitmeyen şeyler için birilerine açılmayı da düşünmüyordum. Ben kendime yeterince kuruntu olduğunu vurguluyordum. Başkalarının anlamsız yargılarına ihtiyacım yoktu.


''Ah..'' Diye kuru bir inilti döküldü dudaklarımdan. Zaman kazanmaya çalışıyordum. 3 gün içinde sadece paniğe kapılmış kendimi sakinleştirmek için türlü oyunlarla kendi kapımı çalmıştım. İşe yaramış mıydı onu bilmiyordum ama en azından biraz da olsa uykuya kendimi bırakmıştım.

''Bu aralar pek iş yok aslında..'' Cidden mi? Düşüne düşüne bunu mu buldun? Uyanır uyanmaz böyle bir şeye şahit olacağımı bilsem geceden senaryoları kafamda kurup uyurdum. Sahi 3 gün boyunca ne yapmıştım ki?
''Biraz kırgın hissediyorum kendimi. Havalar soğumadan toparlanmak için kendime zaman tanıdım biraz.''

''Bana niye haber vermedin? Tek başına nasıl iyileşeceksin? Ne zamandır görmüyorum zaten seni..
Özledimm.''

Şu an tek istediğim şey biraz yalnız kalıp kafamı toparlamamdı. Ne iş, ne aşk istiyordum şu sıralar. Kaybolmuş hissiyatım geri geliyor, sancılı günler beni bekliyordu. Hissediyordum.

Ama bir yandan da beni rahat bırakmayacağına da adım kadar emindim. Ya kendisi gelecek ya da babamı arayıp acil durum ilan edecekti. Ne olurdu biraz daha beni fark etmeselerdi?

''Hayatım önemli bir şey olsa söylemez miydim sence? İşin gereği sürekli dışarıdasın zaten. Hasta olmanı istemem. Yanına toparlanıp gelmeyi istiyorum.'' Gülümsedim ama sesime ne kadar ulaştı bilmiyorum. Yataktan kalkıp ten rengi ve beyazın hâkim olduğu odamdan yavaşça çıktım. Karanlık sevmezdim. Karanlık boşluktu, karanlık bilinmez demekti. O yüzden bu küçücük dairemi beyaz- krem renkleriyle döşedim. Arada canlılığı vurgulayan bitkiler almıştım. Yeşil rengini severdim, etrafa serpiştirdiğim bitkiler içimi açıyordu. Babama göre evi dizayn etmek için boşa para akıtmış zaten evleneceğim(!) için orda istediğim rengi istediğim şekilde ayarlayabilirdim. Evi dişi kuş yapardı.. Tabii ne demezsin.

DERİNLİK KORKUSUWhere stories live. Discover now