3 | Bir Sorun Çıkmaz

319 48 101
                                    

Merhaba, herkese! Birkaç gündür yoktum. Nasılsınız? Umarım hepiniz iyisinizdir. Bölüme geçmeden önce;

Abel karakterinin başrol erkek olmadığını hepimiz anlamışızdır diye umuyorum. Esas erkek  karakterimizin nasıl olacağı konusunda fikirlerinizi duymak isterim.

🎬

Sicilya'nın parlak güneşi, Vero ailesine ait olan adaya vururken, tüm aile gergindi.  Bahçeye koydukları yuvarlak masanın etrafında toplanmıştı aile. Her ağızdan ayrı bir ses çıkıyor, tüm bahçe ve sahil boyunca seslerinin yankılanmasına sebep oluyordu.

Tüm bu konuşmanın, kargaşanın içinde sessiz kalan birisi vardı. Michelangelo  Nicolo Vero.  Yavaş yudumlarla önündeki viskiden içiyor, gözlerini kapatıp derin derin purosunu içine çekiyordu.

"Sessizlik!" Tok sesiyle tüm aileyi susturdu, Michelangelo. Vero ailesinin gözbebeği, en zeki çocuğu ve İtalya'nın en güçlü adamı. Fakat, her adamın olduğu gibi onun da zaafları vardı.

Gerçi, zaafını güçlü buluyordu. Ailesi onun en büyük zaafıydı.  Bir adamın ailesi zayıflığı olamazdı. İnsan tüm gücünü ailesinden alırdı.

Tüm masa pürdikkat aile reislerine bakıyordu. Abilerinin ağzından çıkacak her söz, kendileri için önemli bir fermandı. Michelangelo, viskisinden son yudumu alıp, tekrar konuştu.

"Hepimizin gergin olduğunu biliyorum. Abel, kayıp. Bazen böyle ortadan kayboluyor, kimse panik yapmasın. Bir sorun çıkmayacak. Abel'i hepimiz tanıyoruz değil mi? Korkağın teki. Bir şey yapmaya cesaret edemez. Herkes rahat olsun. Birkaç gün içinde de onu bulacağım. Az kaldı."

Sözlerini bitirip masadan kalktı adam. Ailesi onun dedikleriyle rahatlamıştı. Fakat, Michelangelo rahat değildi.

Küçük bir yalan söylemek zorunda kalmıştı. Abel'in korkak biri olduğu doğruydu, Michelangelo ise onu bulmak üzere olduğu konusunda yalan söylemişti. Onun nerede olduğunu bilmiyordu. Umarım bir yerde ölüp, kalmıştır diye düşündü.

Kendi çalışma odasına doğru yürürken, gözü duvarda asılı duran tablolara takıldı. Büyük babası Massi'ye en çok benzeyen kişi Michelangelo idi ailede.

İkisinin de kahverengi gözleri, iri bir vücutları vardı. Michelangelo'nun babası bile söylerdi bunu,  "Babamın oğlu benim, fakat sen benden daha çok ona benziyorsun." bu cümleyi söylerken, sinirlenirmiş gibi yapar ama gülerdi. Angelo, o anları özlediğini fark etti.

Tek benzerlikleri dış görünüşleri değildi, elbet. Kişilikleri de benziyordu. Angelo ve Massi, cesur, hırslı, zeki adamlardı. Aileleri uğruna, cinayet işlemişti ikisi de, para kazanmışlardı. Hayatlarını feda etmişlerdi. Gençlikleri bitmişti.

Angelo, 34 yaşına birkaç gün önce girmişti. Ailenin en büyük torunuydu. Tek çocuktu, ama bir sürü kuzeni vardı. Kendi kardeşi gibi sevdiği kuzenleri vardı.

Bir zamanlar Abel de bunlardan biriydi. Sonra hatalar yapmaya başlamıştı, Michelangelo onu hep affetmiş, tolerans vermişti. Fakat son yaptığı bardağı taşıran damla olmuştu. Yaptığı aptallıkla tüm ailesini riske atmıştı. Angelo, hâlâ onun yarattığı sorunu çözmeye çalışıyordu.

Çalışma odasına girdiği an, huzurlu hissetti Angelo. İşte şimdi kendi kalesine gelmişti. Huzur bulduğu tek yer, sessizliğe kavuştuğu tek yer bu odaydı.

Üstündeki yazlık, kahverengi pantolon ve polo tişörtü, siyah, vücuduna tam oturan Valentino imzalı bir takım elbise ile değiştirdi. Aynadan kendine bir bakış atıp, eliyle saçlarını taradı. Masanın üzerinde her daim yedeği bulunan, M.N.V. harflerinin yer aldığı kol düğmelerini taktı.

Hazır olduğuna kaanat getirip, odasından çıktı. Evdekileri selam verip, helikopter pistine doğru yürüdü. Adada fazla kalmasına gerek yoktu. Şimdilik her şey yolundaydı.

Vero Adası, Sicilya'nın sıcak kıyılarında yer alan, büyük bir adaydı. Zamanında adayı satın alan Massi, adayı resmen baştan yaratmış, kaleyi andıran bir ev inşa ettirmişti.

Beyaz mermerlerin düzenli bir yuvarlak oluşturduğu bir evdi bu, her bir kapısı kale kapısını andırır gibi kocamandı. O kadar çok oda vardı ki bu evde, Angelo küçükken sık sık kayboldurdu evin içinde.

Neyse ki artık bu evde yaşama gereği duymuyordu. Roma'nın merkezindeki küçük evi ona yetiyordu. Her ne kadar ailesinden gelen bir alışkanlıkla büyük evleri sevse de, evlenene kadar öyle bir eve taşınmayı düşünmüyordu.

Yakın zamanda böyle bir fikri de olmadığı için, bu konuda rahattı.

80 dakikalık bir helikopter yolculuğunun ardından Roma'ya varmıştı. Vakit kaybetmeden helikopterden inip, şirketine geçti. Çalışanlarına günaydın dileyip, hepsinin bugünkü yapılacaklar listesini tek tek dinledi.

Ardından odasına geçti, onu her zaman güzel gülüşüyle bekleyen tatlı asistanı, Nina bugün oldukça endişeli ve üzgün duruyordu.

Angelo odaya girdiği an, ona doğru koşmuş ve heyecanla konuşmaya başlamıştı. "Buldum...Buldum!"

Angelo, kaşlarını çatıp ona baktı. "Arşimet değilsen, böyle bağırman çok manasız. Ne oldu? Sakin sakin anlat."

"Yeni çıkacak filmleri takip ediyordum, bir film gördüm. Adı, Sicilya: Bir Mafya Hikayesi. Siz bana demiştiniz ya 'Nina sen de ailedensin artık, nasıl böyle güçlü olduğumuzu bilmeye hakkın var.' ailenizin hikayesini anlatmıştınız bana. Bugün gördüğüm filmin konusu sizin ailenizi anlatıyordu. Sadece isimler değişmişti, hatta yönetmen adını vermemiş ama bir dostu sayesinde bu senaryoyu sadece ve sadece 4 günde yazdığını belirtmiş."

Angelo, birkaç saniye duyduğu şeyleri hazmetmeye çalıştı. Ailesinden birisi, tarihlerini lanet olası bir Hollywood Yönetmenine mi vermişti?

İçi her an öfkeyle dolarken, kimin yapmış olacağını düşündü. Abel miydi yoksa yapan? Hayır... O böyle bir şeye cesaret edemezdi.

Çatık kaşları hâlâ yüzünde bir yer edinirken, Nina'ya baktı. "Uçağı hazırlat. Hollywood'a gidiyoruz."

...

Bu bölümü Vero ailesinin ufak bir tanıtımı olarak düşünün. Sizi sıkmak istemediğimden kısa tutmaya çalıştım. Bundan sonra gelecek bölümler daha uzun olacak ve ailenin her bir üyesini seveceğinizden eminim. Hatta Abel'i bile...

Sağlıcakla kalın!




YÖNETMEN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin