26. BÖLÜM: KIZ KARDEŞLER ve SEVGİLİLER

Start from the beginning
                                    

"Üzgünüm," dedim dudaklarımı büzerek. "Gerçekten hepsi senin için çok zor olmuş olmalı." Kollarımı bacağıma doladım. Onun geçmişte yaşadıkları kimin içini acıtmazdı ki? Bütün o yaşananlar onu haklı çıkarmasa da oturup dinlenilmeyi hak eden biri yapıyordu.

"Üzülme," dedi o da daha yumuşak bir şekilde. Ve hala üzülebildiğim için güldü. "Öldüklerini gördüğümde kılım bile kımıldamadı. Benim için bir şey ifade etmiyorlardı."

"Bana neler olduğunu anlatır mısın?" diye sorarken buldum kendimi. "Ben," dedim. Kaşlarımı çattım. "O," dedim kararsızca. "Öldükten sonra," diye derin bir nefes verdim.

Yaşadığım kararsızlığı görmek ister gibi uzun uzun yüzüme baktı. O anda onun da gözlerinde bir ışık kırıntısı gördüm. Onlar da merak ediyordu benim kim olduğumu ya da ne olduğumu. Öğrenirsem bile haber verir miydim artık bilmiyordum. Sıkılgan bir şekilde parmaklarımla oynamaya başladım.

"Birinin seni durdurması gerekiyordu," diye anlatmaya başladı. "İstemesem de durdurması gerekiyordu. Geç kalınmıştı. Başka ne yapılabilirdi bilmiyorduk. Aradık." Başını salladı. "Bir yolunu aradık ama biz kabul etmedikçe sen daha kötü oldun. Bazen öyle konuşuyordun ki laneti benimsediğini düşünüyorduk. İşler öyle bir noktaya geldi ki kimse sana ulaşamamaya başladı. Yalnızlık hiç o kadar büyümemiştir eminim. Bunu görüyorduk ama ulaşamıyorduk. Bu hissi umarım hiç tatmazsın, çok değer verdiğin birinin yardıma ihtiyacı olduğunu bilmek ama bir şey yapamamak. Ona ulaşamamak. Böylesi bir işkenceyi kimse hak etmez." Kadehi yeniden kafasına dikti. Sadece bir şey yapabilmek için şişeye uzanıp tazeledim. Kendi bardağımdan küçük yudumlar içiyor ve bir şekilde onu, onları anlıyordum. Çünkü anlarımda ya da anılarımdaki kız bir ışık huzmesi gibiydi. Odanın içinde, duvarlarda dolaşan parlak bir ışık hareketiydi. Yakalayamazdın ve söndüremezdin. Sadece o vardı ve kimseye yerini söylemezdi.

"Sidra bir şey öğrendi," diye devam etti. "Lanetle ilgili. Kesin değildi ama elimizdeki tek şeydi." İçli bir şekilde tebessüm etti. "Ama çok geçti. İradeyle ilgiliydi, direnebilirsen kurtulacaktın ama bunun mümkün olmadığını çünkü çok baskın bir istek olduğunu öğrendi. Yine de sana inandı. Bu yüzden senin yanında kaldı, bu yüzden seni onlara götürdü, bu yüzden onları sevmeni istedi. Direnmen daha kolay olur sandı. Ben de öyle sandım. Belki sen de öyle sanmıştın ama öyle olmadı. Çünkü öldürdükçe laneti tetikliyordun. Bağımlı hale geldin. Artık dönüşü yoktu. O büyük katliamdan sonra hiçbir şey seni durduramazdı." Takım elbisesinin içinde her zaman devasa görünen adam birden un ufak oldu. "Ruhun sönmüştü Lu. Ruhunun söndüğünü gördük." Ve sonra ışık huzmesi kendi kendini söndürdü.

Luxuria zehiri içmeye çok yakındı ama içmedi, kendi içinde daha kuvvetli bir zehir olduğunu yine de ölmediğini keşfetmişti. Bu yüzden öldürülmeliydi.

Önceki yaşamımda vampirleri öldürmeye bağımlıydım. Ve şimdi onların kanına bağımlı olmuştum. Evren bazen kötü bir espri anlayışına sahip oluyordu.

"Yine de yapmamasını istedim. Ve yaptığı için onu hiç affetmedim." Sidra'dan bahsederken her zaman çok uzak bir mesafe koyuyordu kelimelerle arasına. Artık onların arasında olan şeyi biliyordum. Artık onların arasında olmayan biriyle ilgiliydi.

"Elain ile yakınlaşmıştık, beni malikaneden o çıkardı. Bir arkadaşınız vardı, Daren. Seni onun gömdüğünü söylediler. Nereye olduğunu kimseye söylememiş. Ama malikanede bir yerde olduğuna inanıyorum. Uzun yıllarca bir daha Sidra'yı görmedim. Sonra Elain beni dönüştürdü, onun işlerini yapmaya başladım sonra işin başına geçtim." Her şeyi bir kerede kurtulmak ister gibi anlatıyordu. Konuşurken rahat değildi. O anların hiçbirinde rahat değildi. Vaha ve Sidra arasındaki başka bir şey de buydu. Sidra geçmişe saplanıp kalmıştı, Vaha ise geçmişiyle arasında ne kadar ip varsa koparıp atmış hatta onları yakmıştı. Oysa Sidra'nın iplerinin üzerinde anları işaretleyen renkli ilmekler bile vardı.

CANAVARIN DA KALBİ VARMIŞWhere stories live. Discover now