21. BÖLÜM: L. COR VICTORIAM

55.4K 5.7K 5.5K
                                    


Herkese merhaba ve keyifli okumalar!

Yıldızımızı parlatmayı unutmayın

NP: Danon Hill, She Come Along

"Tehlikeli olabileceklerini bana niçin anlatmadın? Beni niçin uyarmadın? Hanımlar kendilerini nasıl koruyacaklarını biliyor çünkü böyle şeyleri anlatan romanlar okuyorlar." Tom Hardy

**

Mum ışığı bende bıraktığı izlere yeterince adil davranmamıştı. Gün ışıdığında, yorgun gözlerimle, pencerenin önünde çıplak bacağıma baktım. Yukarıda, baldırımın iç kısmında henüz taze olan diş izleri açıkça belli oluyordu. Parmağımın ucunu oraya dokundurmak bile yanıyormuş gibi hissetmeme neden oldu. O izlere bakarken onun karanlık gözleri üzerimdeymiş gibi hissediyordum. Pencerenin önünden uçan yarasalar bu hissi iyiden iyiye artırınca eteğimi hırsla aşağı indirdim.

Bundan kimsenin bilhassa ağabeylerimin haberi olmamalıydı. Aksi takdirde başıma gelecekleri hayal dahi edemezdim. Ancak daha mühim olanının hançerimi bir an evvel bilemem olduğunu düşünüyordum. Bir dahaki sefere hazırlıksız yakalanmamalıydım. Bir kuş gibi pencereme tünediğinde ona benim hiç de sıradan bir kuş olmadığımı göstermeliydim. Kalbim nasıl da deli gibi atıyordu böyle, en fenası da bu atışların korkudan değil heyecandan olmasıydı. Yeterince talihsiz değilmişim gibi geceyi kalbine örtmüş bir yaratığa kaptıracaktım aklımı. 

Gece vakti el etek çekildiğinde, babam purosunu bitirip horlamaya başladığında ve aptal ağabeylerim evden sıvışıp babamın asla onaylamadığı elden düşme köhne yerlerdeki ucuz partilere kaçtığında bir mum alıp aşağıya doğru sürüdüm eteklerimi. Köşkten çıkıp herkesin ne denli uğursuz olduğunu bağırdığı taştan kuyunun yanından dolandım. Soğuk ve sisli gecenin ortasında ahırın yanından geçerken atlar ne yaptığımı anlamış gibi çırpındılar. Kimseyi uyandırmamak için eğilerek daha hızlı yürümeye başladım. Geceleri buralara Vaha bekçilik ediyordu, ona yakalanmam dert değildi ama yapmak istediğim şeye karşı çıkacağından da bir hayli emindim. Köşkün arka tarafından dolanırken kulağıma ilişen bir ses beni olduğum yere çivilemişti. Rüzgar bir anda üzerime hücum etmiş ve sanki hayaletler koşturmaya başlamış gibi saçlarımı geriye doğru savurmuştu. Başımı yukarıya doğru, sesin geldiği yana kaldırdım. Üst kattaki odamın penceresinin ahşap çıkıntısına asılı bir şey kaşlarımı çatmama neden oldu.

Bir rüzgar çanı. Küçük zilleri hoyratlaşan rüzgarla birbirlerini dövüyordu. Oraya nasıl geldiğini bilmiyordum ama içgüdülerim bana karanlık ellerin karanlık işaretleri olduğunu söylüyordu.

Tepeden aşağı inmek için ürperti içinde taşlık merdivenlere doğru yürümeye devam ettim. Ahşap bir kapıyla yığıntı bir kulübe izlenimi veren tünelin anahtarı sadece büyük ağabeyimde vardı ama kapıları çekiştirince aşağıda açılan boşluktan içeriye sığabiliyordum. Çocukluğum kasabanın içinde dolanan bu yeraltı şehrinde geçmişti. Atalarım burayı yaşayacak şekilde inşaa etse de artık sadece karanlık varlıkların zindanı olarak kullanılıyordu bu yüzden girmem uzun zamandır yasaktı. Yerde sürünerek içeriye girdiğimde ahşap kapı birbirine çarparak gürültü yaptı, mum ışığının bile aydınlatamadığı karanlık tünelde bir nefes sesi zincirlerin çarpma sesiyle yoğunlaştı.

Derimin altında kaynayan kanım şaha kalkmış geri dönmemi söylüyordu. Dışarıdaki rüzgarın uğultusu, uğursuz kuyunun içinden gelen ürperti, gece ayazı... hepsi geri dönmemi söylüyordu. Ama aklım bu tünelden aşağıya inmezsem her zaman kaçmak zorunda olacağımı, her zaman kenarda kalmak zorunda olacağımı biliyordu. Dizginlerimi salıp yavaş yavaş ilerlemeye koyuldum. Esen rüzgardan titreyen mum ışığının etrafına elimi koruyucu bir kalkan yapmıştım. Karanlıkla aramdaki tek şey her an sönebilecek olan bu cılız ışıktı. Yeraltı şehrinin sahipleri vardı de beni kolluyorlardı sanki, yürümeye devam ettikçe rüzgarın sesi iyiden iyiye kesildi. Karanlık sakinleşti, parmaklıklara yaklaştığımda omurgamdaki ürperti bile dindi. Sağlamlığından emin olmadığım kafesin karşısında durdum ve gözlerine baktım.

CANAVARIN DA KALBİ VARMIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin