"Jimin? Üzülme de ıslak kanatlarını kurut hadi." Hoseok yavaşça ayaklanarak yatağın üzerine oturdu. Jimin üzgün kafasını kaldırarak toparlanmaya çalıştı. Hoseok Jimin'i o şekilde görünce garip hissetmişti. Sürekli konuşan ve yaramazlık yapan çocuk şimdi masum bir melek olmuştu. Şikayetçi değildi ama Jimin'i eski haline daha çok yakıştırıyordu.

Jimin elindeki havlu ile kanatlarını iyice kuruladı ve hafif iki yana açarak üzerindeki suyu çırpttı. Üç saat boyunca böyle ıslak duracaktı. Kanatların ıslaklıklığının geçmesi biraz uzun sürerdi. Bu onun suçu olduğu için pek takmıyordu ama herkesin içinde o şekilde düşmek onun utanmasına neden olmuştu. Herkese alay konusu olmak istemiyordu aksine buradaki tüm melekler ile arasını iyi tutmayan çalışıyordu.

Aradan saatler geçmişti ve küçük meleğin kanatları tamamen kurumuştu. O vakte kadar odadan dışarı çıkmamıştı. Biraz da olsa iyiydi. Kanatları düzene girmişti. Sırf bu yüzden ıslanmak istemiyordu çünkü kanatları çok geç kuruyordu.

Küçük beden camın önüne geçerek taşın üzerine oturmuş ve dışarı izlemeye koyulmuştu. Düşünceliydi. Bir yandan burada kalmak isterken bir yandan da evine gitmek istiyordu. Bugün oldukça kendisini yormuştu. Fiziksel ve ruhsal olarak çok yorgun hissediyordu kendisini. Ama sadece dışarıdaki görüntüyü seyrediyordu. Buradaki bazı görüntüler onu rahatlatıyordu.

Uzun düşüncelere dalarken ışıkların kapandığını fark etmemişti. Akşam vakti olduğundan sadece karanlıktan anlıyordu. Hoseok yatmak için çoktan hazırlanmış ve kafasını meleğe çevirince istemsizce üzülmüştü. Saatlerdir pencerenin yanındaydı ve oradan da hiç inmemişti.

"Jimin hadi kalk artık oradan. Biraz uyu."

Jimin hoseok'u duyamayacak kadar kafası yoğundu. Bir başka bir şey düşünürken bir andan konudan sapıp başka konuyu düşünüyordu. Resmen kafasındaki sorularla ve cevaplarla savaşıyordu. Hoseok meleğin dalgın olduğunu anlayınca fazla uzatmadan yatağına uzanmıştı. Kendisini uykuya bırakmak için hafif mırıldandı ve gözlerini yumdu.

Jimin elini çenesine yerleştirerek karşı şatonun ışıklarının yanmasını bekliyordu. Görüntüsü çok güzel olduğu için bunu görmek istiyordu. Hatta yakından bile görmek istiyordu. Karşı karanlık şato birden ışıklar saçıldığında Jimin'in yüzünde hafif bir tebessüm oluştu. İlk defa bugün yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Ve bunu da şeytanların şatosu yapmıştı.

Jimin yavaşça olduğu yerden doğruldu ve etrafına bakındı. Uykusu yoktu ve zaten morali bozulduğu için uyuyamazdı. Biraz dolaşmak istiyordu dışarıda ama bu saatlerde de çıkamayacağını biliyordu. Kanatlarına göz gezdirdiğinde kuruduklarını görünce biraz da olsa mutlu olmuştu. Buradan çıkmanın bir yolunu düşünürken aklına hoseok'un kendisini şatoyu gezdirdiği geldi. En alt katta bir oda vardı ve o odanın penceresi kapanmadığı için herkesin dışarı çıkma şansı vardı geceleri. Ama Hoseok kimsenin bunu yapmadığını da söylemişti. Belki de Jimin bu ilki yapabilirdi. Sadece bir kaç dakika için dışarı çıkıp hava alacaktı.

Jimin ağır adımlarla odanın kapısına gelerek elini kulpuna koydu. Kafasını Hoseok'a çevirerek onu kontrol etti ve ses çıkarmadan kapıyı açarak dışarıya yavaşça süzüldü. Etrafta kimsecikler görünmüyordu. Normalde her gün şatoda bir nöbetçi olurdu ve koridorlarda dolandırdı. Eğer Jimin şanslı olacaksa nöbetçinin alt katlarda gezmemesi lazımdı. Küçük melek hızlı ve bir o kadarda sessiz adımlarla ilerlemeye başladı. Koridorun başındaki merdivenlere yöneldi. Sonunda alt kata geldiğinde nöbetçinin koridorda görünmediğini görünce buna sevindi. Hoseok'un dediği odaya geldiğinde içeriyi süzdü. Çok fazla heykel vardı burada. Özellikle de kırılmış heykeller. Bunlar onun gözünde çok ürkütücü görünüyordu.

mockingbird ㄨ yoonmin ✓Where stories live. Discover now