Yüzüme düşen bir tutam saç onun yumuşak dokunuşları arasında kulağımın arkasına yerleşti. Benden sakındığı şefkatini nasıl da özlemiştim.
"Ben sana yaramam be kızım!" dedi, iç çekerek.
"Yaramıştın." dedim, sertçe. "Sen bana yaramıştın." Gözlerim onu...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Yankı ile araziden ayrıldıktan sonra sahile inmiştik. Bir akasya ağacının altına oturup sırtımı ağacın gövdesine yaslamıştım. Yankı, bizim için kahve almaya gitmişti. Kahve dükkanı gözden uzak 4-5 km'lik mesafedeydi. Bu yüzden onunla gitmeyi reddedip kendi halimde bir süre olanları hazmetmek istemiştim. Gözlerimi yumduğum anda bir kız çocuğunun sesini işittim.
Kızın gösterdiği yere doğru döndüğümde annesinin sırtı bana dönüktü. Ama babasının yüzü netti. Tekneyle açıldığımız gün bize bulaşan esmer adamın tam da kendisiydi. İstemsizce kaşlarım çatıldı. Bu güzel kızın babası bu adam mıydı?
"İstersen bir süre yanımda oturabilirsin. Onların çözeceği meseleler var, sanırım." dedim, kıza dönerek.
"Adın ne?" diye sordum, kolumu koluna hafifçe çarptırıp.
"Nehir." deyip gülümsedi. "Senin adın ne abla?"
"Gece." dedim, bende onun gibi gülümseyerek.
"İsmin güzelmiş." dediğinde bende "Seninki de çok güzelmiş." diye karşılık verdim.
"Kaç yaşındasın, Nehir." diye sordum, sessizlik oluşmasını istemediğim için.
"9 buçuk ama yakında 10 olacağım." dedi. Sonra beyninde bir ışık çakmış gibi gözleri parlayarak bana doğru baktı. "Doğum günüme gelmek ister misin?" diye ekledi.
"Annenin yeni tanıştığın bir yabancıyı kabul edeceğini zannetmiyorum, Nehir." deyip omzunu sıvazladım.
"Nehir!" Bir kadın sesi aramıza girerken tepemize dikilen kadına baktım. Simsiyah saçları, kapkara gözleri, bembeyaz bir teni vardı. Nehir, annesinin tam tersiydi. Sapsarı saçları, açık yeşil gözleri vardı.
"Merhaba." deyip ayağa kalktım. "Ben Gece." diyerek elimi kadına doğru uzattım.
"Ben Güneş." deyip gülümsedi. "Kızımla ilgilendiğiniz için teşekkür ederim."