9.BÖLÜM: ALIŞMAYA ÇALIŞMAK...

26 3 3
                                    

"Açicim artık şu alarmı kapatsan mı?" tepemde duyduğum erkek sesiyle homurdanıp yastığı başımın üstüne alarak, uyumaya devam ettim. Çok bitkin hissediyorum. "Kardeşim lütfen ama!" dedi, aynı ses bu defa.

"Ya abi biraz daha!" dedim, homurdanarak.

"Abin miyim gerçekten?" diyen, ses yine aynı kişiye aitti. Birkaç saniye sonra dank eden şeyle gözlerimi kocaman açarak doğruldum. Lan işe geç kalacaktım.

Kadrajıma giren simayla kaşlarım çatıldı. Hemen sonra dün olanlar bir bir düştü zihnime. Doğru ya artık gidecek bir işim olması için Antalya da değildim. En önemlisiyse bambaşka bir yerde başka bir aileyleydim. Omuzlarım yenilgiyle çöktü ve telefonumdan çalan alarmı kapattım.

"Sabah sabah rahatsız ettiğim için özür dilerim." Mahcup bir ifadeyle Oğuz'a baktım. O ise sol yanağındaki gamzesini gözüme sokarcasına dağınık saçlarını karıştırıp güldü.

"Özür dilemene gerek yok." Dedi sevecen bir şekilde. Uykudan uyanan hali aşırı tatlı geldi bir an. "Uyu hadi, bu alarmı da artık kurmana gerek yok çünkü bir daha çalışmayacaksın."

"Neden çalışmayacağım?" dedim, kaşlarımı çatarak.

"Babamın serveti neyine yetmeyecek kızım. Üstelik abilerin varken bir de çalışacak mısın?" dedi gözlerini devirerek.

"O benim değil sizin babanızın parası bir, ikincisi abi olmak için fazla önyargı dağıtan o tayfa umurumda bile değil." Dedim, meydan okuyarak. Gözlerini kısarak üzerime eğilip burnumu parmakları arasına alıp hafifçe sıktı.

"Birincisi; o adam senin de baban, ikincisi de o mallar seni tanıdıkça önyargıları kırılacaktır yani onlar da abilerin ve de çalışmak yerine sınav için çalışmana bak." Deyip göz kırptıktan sonra geri çekildi.

"Çalışmak, ders çalışmama engel değil biliyorsun ya." Dedim, iddialı gözlerle.

"Uyu hadi sofra hazırlanınca uyandırırım seni." Dedi ve odadan çıktı. Aslında haklıydı. Sınavıma çalışmam gerekiyordu. Ama çalışmaya alışan bünyem buna nasıl tepki verirdi hiç bilmiyorum. Sonuçta üç yıldır okula gittiğim halde çalışıyordum ve bilerek hafta sonlarını es geçmiyordum. Çalışmak güzeldi.

Bundan sonra uyuyamayacağımı bildiğimden elimi yüzümü yıkayıp üzerime yazlık dizlerimin bir tık üstünde biten kot tulumumu giydim, saçlarımı da örüp mutfağa indim. Çok sonradan giymediğim ev terliklerimin yokluğunu fark edince güldüm. Sarı kolej çoraplarımla mutfağa indim. Yalın ayak dolanmayı seviyordum.

Mutfağa girdiğimde Arzu ablayla Munise ablanın kahvaltı hazırladıklarını gördüm. Mutfağa benden sonra giren tombul abla da dün kapıda karşılaştığım ablaydı. "Bir arzunuz mu vardı Açelya Hanım?" diyen de oydu. Onun adı da Nuray'dı.

"Sofra henüz hazır olmadığı ve Çiçek Hanım da ortalıkta olmadığı için mutfağa geleyim dedim."

"İyi yapmışsın kızım geç otur, sofra yarım saatte hazır olur." Dedi, Munise abla.

"Sabah vitaminini almakla başla o zaman." Arzu abla elime bir bardak portakal suyu tutuşturunca, gülümseyip teşekkür ettim. Portakal suyumu alıp onlara ayak bağı olmamak adına bahçeye açılan camekanlı kapıya yöneldim. Hava alsam iyi olurdu. Dün oturduğum salıncak girdi kadrajıma. Oraya ilerleyip salıncağa oturdum. Portakal suyunu birkaç yudumda bitirip yere koydum. Tulumumun cebindeki sigarayı çıkarıp dünden beri içmediğim sigarayı yaktım. Çikolata aromalı sigaramın tadını özlemiştim. Sade sigarayı da içerdim fakat aromalı olanlar ağızda daha tatminkâr bir tat bırakıyordu.

AÇELYA VEDA- GERÇEK AİLEMWhere stories live. Discover now