Bölüm 35: Final- İstanbul'dan Önce

6.1K 548 488
                                    

2. kitabın da sonu, vay be.♥️

✨✨

"Vay vay vay!" dedi Safa. Havanın gri, hafif çiseleyen yağmur damlalarının bıraktığı etkiyle kasvetli olmasına rağmen, şehrin kasvetinde bile bir masalın saklı olduğu Brugge'e hayranlıkla bakarken. 

"Ben de ilk kez seninle geldim sevgilim."

"Pek çok ilkin benimle oldu zaten minik kozalağım, harika." diyerek yeniden etrafına bakmaya başladı Safa.

İlk kez Türkiye dışında bir yere geliyor, geldiği yer de Paris'e Roma'ya aşıklar şehri diyen herkesi utandıracak kadar güzel olan büyülü Belçika'nın bu şehri olduğundan hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyordu Safa.

"Şuradan dönünce karşıda kalacakmış ev sevgilim." dedi Aybars.

Aybars'ın eskiden beri seyahat tutkusu sebebiyle kalacak yer konusunda epey tecrübesi olmasıyla, otel ayarlamaya çalışan Safa'yı uyarması ve başka bir siteden yıllardır seyahatlerinde ev tuttuğu için üyeliğinin iyi bir indirim oranına sahip olması yüzünden otelden daha ucuza harika bir ev bulmuşlardı.

Safa, her konuda becerikli sevgilisinin evi bulduğu uygulamadan, evin sahibine İngilizce bir mail yazıp ev hakkında detayları öğrenmesiyle iyice azmış evi tutmalarının ardından konunun sonu yine yatakta bitmişti elbette.

Öncesinde, atandığı kurum sayesinde hem kolayca pasaportunu almıştı Safa hem de vizesini. Soktuğu Belçika 1 aylık vize verdiği için ülke Safa'dan, 'Almanya'nın bayrağını çalmış zaten kulaklarından döl akasıca hırsızlar.' gibi harika bir yorumu kapmış, Safa memur olunca İngiltere hariç kalan Avrupa ülkelerine vizesiz girebildiği yeşil pasaportu hemen alacağını zannederken belli bir memuriyet yılının şart koşulmasıyla iyiden iyiye Aybars'ın kulaklarını kanatacak küfürlerine devam etmişti elbette.

Öyle veya böyle bir şekilde önce İstanbul'a sonra da Belçika'ya uçup, uçakta da Safa'nın, "Aybars sana seksi pilot kıyafeti alsak da benim uçağı da sen indirsen?", "Aybars, ben kemerimi tam takamadım, eğil de bir ağzınla tak bakalım.", "Aybars, ben hava korsanı olayım senin kuleyi parçalayayım ne dersin?" gibi Aybars'la başlayıp türlü fantezilerle devam eden çeşit çeşit cümlesiyle Aybars'ı yol boyunca deli etmişti.

En sonunda Brüksel'den Brugge'e gitmek için trene binmişler, Safa, "Aybars, sen de benim treni üfle bakayım bir kulaklarımdan duman çıkacak mı?" diyerek sapıklığına devam edince, Aybars'tan bir dirsek yemişti böğrüne doğru. Zaman, mekan, taşıt dinlemeden Aybars'ı yeme işine kendisini adamış Safa yediği dirsek yüzünden çocuk gibi küsmüş, Aybars'ın kulağına gittiklerinde yapacakları şeyleri fısıldamasıyla hemen geri barışıvermişti adam!

Safa, önünde durdukları eski eve bakıp, yol boyunca kırmızı çatılı, belki de Orta Çağ'dan bu yana ayakta kalmayı başarmış Avrupa evlerini seyrettiği gibi hayranlıkla izledi evi. Aybars'ın e-posta hesabına gelen kodu evin zilinin yanındaki kutuya girip anahtarı almasıyla, "Vay anasını, zekaya bak lan, bizde olsa kutuyu kırıp anahtarı alırlar." diyerek, her Avrupa'ya giden Türk'ün yaptığı meşhur 'güvenli' yorumunu yaparak eve ilk adımını atmıştı.

Hemen sağında kalan salonun duvarlarında bir çok raf ve üzerlerinde çeşit çeşit dillerde kitaplar, kocaman bir televizyon, sehpa ve ilerde de mutfağı gördü Safa. "Baya ev lan burası." dedi kendi kendine.

Türk oğlu Türk olduğu için hemen valizini kenara atıp, kitapların arasında Türkçe bir kitap bulmak umuduyla rafların olduğu kısma seğirtti. Biraz bakıp Türkçe kitap göremeyince, ırkçı bir cümle ağzından çıkacaktı ki Ahmet Haşim'in Frankfurt Seyahatnamesi'ni görüp gururlandı. "Aferin, evin sahiplerini gözüm tuttu." diyerek, kimsenin beklemediği yorumunu da yaptıktan sonra Aybars'ın peşinden mutfağa doğru ilerledi.

HADEME |BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin