Bölüm 26: Bordo-Kumral Uyumu

5.2K 546 568
                                    

Misafirimi yollayıp bölümümü yazdım, huzurluyum. Ahmet-Burak kitabına başlamak istiyorum çünkü YSİN ve Hademe ile çok yolumuz kalmadı.

10 bölüm belki, her zaman dediğim gibi tadında kalmalı, büyüsü olmalı, şimdiden 2. kez okumaya başlayanlar oldu, bu sevgi böyle kalsın istiyorum ben, okuyucuyu yormak istemiyorum. Mustafa hep oğlunuz, Safa hep küfürbaz ama bebeğiniz kalsın. ♥️

Özel bölüm, özleyenlere hep yazarım dün Mavi Kelebek özel bölümü vardı okuyanlar için! ♥️

Heh konu bu değildi. Konumuz Ahmet Burak için kitap ismi Aurora diye düşündüm, Pembe Aurora ya da bilmiyorum, ne dersiniz? Öneriniz var mı?

Kitabın 2, 3 ya da 4. bölümünde misafir olacak kişi yeni kitabımızın da başrolü bu arada.🤭 Hem sinirinizi bozacak hem tatlılıkla sizi eritecek ağağağağa çok heyecanlıyım!

Sus da insanlar bölüme geçsin kadın!

✨✨

Türkan Hanım, aklında akşama ne yemek yapsam derdiyle birlikte elinde pazar arabası perşembe pazarından alacaklarını almış salına salına mahallede yürüyordu evine doğru.

"Merhaba Türkan Hanım." diyen kadının sesini duyduğu an tüyleri diken diken oldu. Nefret kelimesi hiçbir zaman hayatında yer edinmemiş, üç evladına da bu kelimeyi de, getirdiği çirkinlikleri de öğretmemişti kadın.

İlkokul mezunuydu Türkan Hanım, Ankara'nın eski köyü Kırıkkale'de doğmuş, büyümüş sonra da evlenip başkente göçmüş olsa da kendini yine kendisi yetiştirmişti, bilirdi neyin doğru neyin yanlış olduğunu.

Ama bu kadın nefret kelimesinin hayatındaki dışlanmasına istisnaydı işte. Oğlu, Yaren'le nişanlandığında Allah biliyor ya ne kadar sevinmişti. Safa'nın beraber büyüdüğü, koşup oynadığı mahalle arkadaşıyla evlenecek olması için için pek memnun etmişti onu. Kızın boyu boyuna huyu huyunaydı Safa'sına.

Ama huyu kısmında yanılmış, önyargılı da olsa Nilgün gibi bir kadından doğacak çocukla oğlunun evlenmemesi işine gelmişti. Safa'nın haberi olmasa da isteme merasiminden itibaren kadının altın, çeyiz, takı, yatak odası dizme gibi konularda çok zehirli cümlelerini, iğnelemelerini yutmuştu Türkan Hanım, Safa'nın hatırına her şeyi hasır altı etmişti.

Oğlu bir akşam gelip de nişanı bozduğunu söylediğinde üzerinden büyük bir yük kalkmıştı. O günden beri bu kadını nerede görse yolunu değiştirir, çirkefe bulaşmamak için oturmaya bile gitmezdi çoğu zaman konuya komşuya.

"Hımm." diyerek kafasını salladı Türkan Hanım sadece.

"Bir nasılsın demek yok mu eski dünürüne?"

"Merhaba Nilgün Hanım, hoşça kalın Nilgün Hanım."

"Doğrusu çok şaşkınım." dedi kadın Türkan Hanım'a doğru, kolayca peşini bırakmayacaktı belli olmuştu.

"Ne istiyorsun Nilgün Hanım? Bizim selamımız mı var seninle? Derdin ne?"

"Geçen akşam senin oğlanı gördüm, lüks bir arabada."

"Bak sen şu Allah'ın işine, araba icat edileli çok oldu aslında ama. Eeeee?"

"Yanında bir adam vardı, saçı başı yapılı. Nasıl derler böyle süslüydü aynı karılar gibi."

"Nilgün işim var seninle de dedikodunla da uğraşamam."

"Öpüştüler senin oğlanla, böyle- tövbe tövbe- dudaktan hem de. Kızımı nasıl ateşlerden almışım, meğer oğluna maşa yapacakmışsın benim güzeller güzelimi. Tevekkeli değil Yaren'in mesajlarına da dönmüyormuş zaten."

HADEME |BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin