İHTİMALLER

124 67 13
                                    

"Ya, korkunu yen ya da onun gibi ol."

Kağan, kolumdan çekiştirmeye devam ediyordu. Kolumu hafifçe avucunun içinden çekmeye çalıştım fakat nafile. Elim kısılmış ve sanki sonsuza dek oraya hapsolmuş gibiydi. Nereye götürüyordu ben, bilmiyordum fakat o biliyor muydu beni nereye götürdüğünü o bile şüpheliydi. En sonunda kimsenin olmadığı bir yerde durdu. Burası daha önce kan gördüğümüz tuvaletin hemen karşısında bulunan bir duvardı. Kağan, hemen duvarın önünde durdu ve beni duvar ile kendisi arasına sıkıştırdı. Aramızda neredeyse hiç mesafe yoktu bile. Benim lanet olası kalbim yine yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Neden sakin olamıyordum ben, bu adamın karşısında? Ne itiyordu beni, ne körüklüyordu bu saçma heyecanımı.

Kağan, bir kolunu duvara doğru uzattı ve elini duvara yasladı. Geriliyordum. ''Işıl, ben bunun etkisinden gerçekten çıkamıyorum. Sana belki bir şey olacaktı ne sen, ne de ben biliyoruz. Ben artık sen böyle başına buyruk hareket etme diye ne yapmalıyım gerçekten bilmiyorum. Sen söyle, önüne diz mi çökeyim, sana yalvarayım mı? He? Ne yapayım artık sen söyle.'' Desem yapardı ama önüme diz çöktüğünde tam şu an evlenme teklif etmesini isteyebilirdim. Ne saçmalıyordum ben böyle. İçimden neler geçiyordu? Kendime bile itiraf edemiyordum çünkü şu an Kağan'ın ne dediğini bile unutmuştum fakat içimde ellerimi saçlarının arasına daldırma dürtüsüne asla engel olamıyordum. Olmalıydım. Olayım bari.

Hafif sesli bir şekilde yutkunduğumda gözleri yüzümü inceledi. Lal olmuştum şu an. Başka bir an olsaydı Kağan'ın dediklerine milyon tane laf yetiştirebilirdim ama tam şimdi nefes bile alasım gelmiyordu. Of, ben, baya nedensiz bir insandım. Ne yaptığını bilmeyen, sebepsizce hareket eden ve bazen sadece susup hiçbir şeye cevap veresi gelmeyen birisiydim.

Aklıma gelen ihtimal beni tamamen korkutuyordu çünkü kalbimin bu şekilde atması şu an için hiç normal değildi. Bende normal değildim zaten.

Kağan, hafifçe soludu. Kağan'a baktım yavaşça ve ardından kafamda mantık akışını doğru yönetip yönetemediğimden emin olmadığım cümlelerimi birer birer sıralamaya başladım. ''Son zamanlarda gerçekten ne yaptığımı bilmiyorum, Kağan. Hayatımda hiçbir zaman benim için bu kadar gerçek dışı olan olaylar yaşayacağım aklıma gelmiyordu. İnan bana delirmek üzereyim.'' Bunları söylerken sesimin titremesine ve boğuk çımasına engel olamamıştım. Sesim titremezdi benim. Şu an neler oluyordu bilmiyordum fakat bu ortamdan hem uzaklaşmak hem de hiç gitmemek istiyordum. Beni iten ve aynı zamanda çeken şeyler vardı. Anlayamıyordum. Düğümlenmiştim.

Kağan'ın ağzından bir fısıltı gibi dökülen kelimeyi zar zor duydum. ''Ben de.'' Şu anki durumumuza ve pozisyonumuza akıl sır erdiremiyordum fakat kendimce bir şeyleri zihnimde oturtuyordum ve bunlar şu an için hiç normal ya da mantıklı şeyler değildi. Ona karşı bir şeyler hissediyor olma ihtimalim beynimin bir ucunda patlamış bir damardan sızan sıcakkan gibi zihnimi uyuşturuyordu. Şu an arkadaşça burada, bu şekilde olabileceğimizi sanmadığımda geriye tek ihtimal kalıyordu, aşk.

Kağan, düşündüğümü tahmin ediyor gibi sakince konuşmaya başladı. Ve sakin olmaya çalışmasını göz ardı edemiyordum çünkü sadece sakin olmaya çalışıyordu. ''Işıl,'' İsmimi söylediğinde gözlerinin içinde harelerinin kenarında anlık bir parlama görüştüm. ''Benim hissettiklerimi sende hissediyor musun?'' Ne? Evet, bir saniye, ona ne cevap verecektim?

Derin bir nefes alarak konuşmaya çalıştım. Zihnimin bana fısıldadığı her bir sözcük, kalbimden dökülenlere çarparak sanki yok oluyordu. Tuhaf bir andı. ''Bir şeyler hissediyorum ama sende bunları mı hissediyorsun bilmiyorum.''

Söylediklerimin üzerine Kağan, ondan beklemediğim bir hamle ile elini ensemdeki saçlara daldırdı. Bunu yapmamalıydı, hâkimiyetimi kaybetmek istemiyordum. Nefes alışım hızlanıyor, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu ve doğruyu söylemek gerekirse Kağan da pek farklı görünmüyordu. Kağan, ''Sanırım ne hissettiğini biliyorum ve aynısını hissediyorum.'' Dedi.

ÇIĞWhere stories live. Discover now