-20-

117 13 6
                                    

Başım felaket bir şekilde dönerken düşmemek için yere oturdum.

Bir uğultu duyuyordum ama kim konuşuyordu, anlamıyordum.

Daha önce de aşırı yorulduğum zamanlar yaşamıştım bunu. Normalde sık olmazdı ama son birkaç gündür antrenman çok ağır geçiyordu. Sadece ben değil ekipteki birkaç kişi daha bunu yaşadığı için sorunun bende olmadığını biliyordum.

"BİR SUSAR MISIN ARTIK?" Kyungsoo'nun sahada yankılanan bağırışıyla gözlerimi açtım ve etrafa baktım. Herkes başımıza toplanmıştı ve Junmyeon'un yerine gelen antrenörümüz Jihun bir anda sustu. Kyungsoo bana döndü yeniden.

"İyi misin?" dedi su uzatırken. Sudan birkaç yudum alırken başımı salladım sadece. Sam yanıma gelmiş, koluma bir şeyler bağlamıştı bile.

"Sorun yok." dedim Kyungsoo'ya dönerek. "Siz devam edin."

"Sam?" Kyungsoo emin olamayarak Sam'e de sordu. Sam de sadece dinlenmem gerektiğini söyledi. Ben kenara geçerken Jihun, Kyungsoo'yu sahadan çıkardı ve geri kalan herkes de antrenmanına geri döndü. Jeong endişeli endişeli beni kontrol ediyordu.

Kendime gelmeye çalıştım.

"Fazla üstünüze geliyor." Sam sorduğunda başımı salladım. Gerçekten konuşacak halim yoktu. "Her gün başka biriniz düşüyor, Junmyeon ile çalışırken hiç böyle olmazdı. Buna katlanmak zorunda olduğunuz için üzgünüm. Dinlenmek istersen seni eve yollayabilirim."

"Hayır." dedim. " Az sonra toparlarım."

"Nasıl istersen." dedi Sam. Elime biraz vitaminli su tutuşturdu ve birkaç dakika daha gözlerimi kapatıp bekledim.

Yorgunluktan tüm kaslarım yanıyordu ve başımda felaket bir ağrı vardı ama antrenmana devam etmek zorunda olduğumu biliyordum.

Birkaç gün sonra çok önemli bir maça çıkacaktım ve antrenman aksatma gibi bir lüksüm yoktu.

Elime tutuşturulan vitaminli sudan birkaç yudum aldım ve gözlerimi açtım. Herkes antrenmanına devam ediyordu.

Birkaç dakika sonra Kyungsoo ve Jihun da içeri girdi. Kyungsoo antrenmana devam ediyordu ama sinirden kıpkırmızı olmuştu.

Biraz toparlandığımda antrenmana döndüm ve son saati de Jihun'un daha sakin olmasıyla biraz daha yavaş geçti.

Salondan çıktığımda gözlerimden uyku akıyordu. Kyungsoo ve Jeong ile vedalaşıp arabaya bindiğimde evin yolu gözümde büyüdü.

Birkaç kere neredeyse yoldan çıkacaktım ama zor da olsa eve döndüm.

Eve dönmek bile istemiyordum aslında.

Chanyeol'un varlığına çok alışmıştım ve o olmayınca ev bomboştu.

Daha gideli bir hafta bile olmamıştı ama onu çok özlemiştim. Yani her akşam konuşuyorduk ama konuşmak yetmiyordu işte.

Artık insanların bizim neden o kadar vıcık vıcık bir ilişki yaşadığımızı düşündüğünü anlıyordum. Birlikte az vakit geçiriyoruz zannediyordum ama şimdi hiçbir şey kalmamıştı. Görüntülü konuşmak ya da gün içinde mesajlaşmak yetmiyordu.

Onu çok özlüyordum.

Salondaki kanepeye karanlıkta öylece oturdum ve tavana baktım. Chanyeol yoktu.

Başka bir zaman olsaydı ya dışarı çıkardım ya da bizimkilerle kalırdım ama şimdi çok yorgundum. Sadece biraz uyumak ve Chanyeol ile konuşmak istiyordum.

Ama Chanyeol'un daha otele dönmediğini biliyordum. Dönseydi bana mesaj atardı. Dün akşam harika bir maç kazanmışlardı ve Chanyeol o kadar iyiydi ki, sosyal medyada gündem olmuştu. Herkes onu paylaşıyordu, herkes onun hakkında konuşuyordu. Harika oynamıştı. Herkes onun yaşında bir omeganın nasıl bu kadar başarılı bir kaptan olduğuna hayret ediyordu. Bugün sabah salona gittiğimde bile herkes maçı izlemişti, ona bir sürü övgüler yağdırdılar.

lovefool//chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin