6. Bölüm - Mirange

181 46 40
                                    

NORA

Nora, nabzı hala hızla atarken uzun masaya oturdu. Etrafındaki çoğu çift gülüyor, konuşuyor, bazıları yemeğin tadını çıkarıyordu. Solundaki kahverengi saçlı kadın ona neredeyse hiç bakmıyordu ama kadının içindeki kıskançlıkla karışık soğuk bir kibir dalgasını kendi içinde hissedebiliyordu. Nora onun adını dahi bilmiyordu ve kıskançlığının nedenini de anlamamıştı - ta ki Salvor, Nora'nın diğer tarafına yerleştiğinde kadının kıskançlığı artana kadar.

Belki de kıskançlığı, Salvor'u kocası olarak elde edememesinden kaynaklanıyordu?

Onu alabilirsin, diye düşündü huzursuzca.

Salvor yakışıklıydı, evet. İmparatorlukta da kesinlikle yüksek bir rütbeye sahipti. Fakat Nora bunların hiçbirini umursamıyordu.

Adam onu neredeyse her fırsatta gafil avlıyordu ve nedense hepsinin kasıtlı olarak yapıldığını düşünmeye başlamıştı. Sanki Nora'yı hazırlıksız yakalamaya çalışıyordu, sırf zihnini kurcalayıp sırlarını öğrenebilmek için.

Dün gece gösterdiği beklenmedik nezakete rağmen, yine de onun yanında kendini güvende hissetmiyordu. Özellikle Mirange'da, imparatora Salvor'dan daha sadık olan tek kişi Prens Argent iken.

"Baban Solacia'ya sadece bir kez gitti sanırım. Orayı fethetmek için."

Bunu söylememeliydi. Bu sözler -ya da sivri ses tonu- onu olumsuz bir duruma düşürmekten başka bir işe yaramazdı. Sakladığı her şey düşünüldüğünde, riske atmaması gereken bir şeydi bu.

Salvor önündeki incir dolu tahta kaseye uzandığında artan yakınlığı teninin karıncalanmasına neden oldu.

Adam onun ani hareketsizliğini fark etmemiş gibiydi. Tabağına incir, kavun, kızarmış yumurta, jambon ve bir çeşit kahverengi, kabuklu ekmek koydu ve yemeye başladı.

Nora lezzetli görünen birkaç parçayı seçti, ancak bir kez daha buradaki yemeklerin Solacia'dakilerden tamamen farklı olduğunu hatırladı.

Bir hizmetçi tarafından kendisine acı kokulu bir içecek getirildiğinde burnunu kırıştırdı. Çaydan daha koyu, daha kıvamlıydı ve bardaktan buhar yükseliyordu. Zaten ne kadar sıcakladığını düşününce, bunu denemeye hiç niyeti yoktu.

Salvor eğildi, sesi alçaktı. "Buna kahve deniyor. Çekirdeklerden yapılır. Westmont'ta da var."

"Susamadım." Ama masanın karşısındaki meyve suyu sürahisine baktı. Kibarca uzanamayacağı kadar uzaktaydı.

Salvor ona, "Çok lezzetli," diye garanti verdi. "İçtikçe tadına alışıyor ve sevmeye başlıyorsun." Kendi bardağını kaldırdı ve bir yudum aldı. Salvor kızın kendisini izlediğini görünce gülümsediğinde Nora yanaklarına yayılan o sıcaklıktan nefret etti.

Sözleri, o yarı gülümsemeyle birleştiğinde bir meydan okuma gibiydi. Onun yanında o kadar tökezledikten sonra, şimdi geri adım atmaya niyeti yoktu.

Fincanı kaldırdı, hafifçe üfledi, sonra dikkatle yudumladı.

Sıcaklık dilini yaktı ama asıl tadı, onu öğürmeye zorladı. Bardağı bir kenara koydu. "Sanırım benim damağım seninkinden biraz daha seçici."

"İçine süt ekleyebilirsin," dedi Salvor.

"İçmeyebilirim de."

Kısa bir kahkaha attı. "Doğru." Gözünü diktiği meyve suyu sürahisine uzanıp Nora'ya bir bardak doldurarak onu bir kez daha şaşırttı.

"Teşekkür ederim," dedi genç kız biraz isteksizce.

Bu kez gülümsediğinde, adamın yanağında bir gamzenin belirdiğini gördü. "Bir şey değil."

Aşk ve İsyanTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang