Soğuk Kıvılcım

21 1 0
                                    

 Ruhumu sana teslim ettiğimi
sanıyorsun, gözlerim bunu
reddederken sen yalnızca dudaklarımı 
izliyorsun.


Herhangi bir öfke kontrolü gibi bir sorunum yoktu. Öfkelendiğimde hızlı da atlatabilirdim bu durumu. Birine öyle çabuk kinlenmezdim, kinlensem de bu da beni yormayacak seviyede olurdu. Taehyung benden giderken bile öfkelenmek yerine bedenimi acının kollarına bırakmıştım zamanında. Şimdi ise durum farklıydı. Öyle öfke doluydum ki evi ateşe verebilecek bir kapasitem vardı da denebilirdi.

Eski sevgilimin bana yanaştığı o kısa lanet süre zarfında anında duvardan uzaklaşarak nereye olduğunu bilmeden adımlamaya başladım. Birkaç adımın ardından kapı pervazından öylece dikilmiş ve bizi izleyen Jimin'le göz göze geldim. Kafam karmakarışık olduğu için ne diyeceğimi bilmeden öylece dikilirken öfkeyle burnumdan bir nefes verip çıktım rutubetli odadan. Ev büyüktü evet ama leş gibi rutubet vardı.
Salona ulaştığımda odayı sarmış şeritlerden birine takılarak koltuğun kenarından tutunduğumda iyice sinirlerimin bozulduğunu hissettim. Ev bir hayli karanlıktı ve salondaki ampul çalışmıyordu. Buna çok takılmadan kendimi evden dışarı atarken düşüncelerimin de bir yığın olarak peşimden gelmesi kaçınılmazdı. Arabanın önüne gelerek kollarımı birbirine bağladığımda bir sağa bir sola yürümeye başladım. Dayanamayarak ayağımı tekerleğe geçirerek sert bir tekme savurduğumda sıktığım dişlerimden de büyük bir hırıltı savruldu.
"Hey hey, sakin ol biraz." Kollarımda hissettiğim parmaklar durmamı sağladığında bir süre duraksadım. Öfkemi bir türlü atamadığım için daha da yükseliyor arabayı parçalama isteğiyle dolup taşıyordum.
"Sakinim ben Jimin." Dişlerimi öyle bir sıkıyordum ki ağzımdan patlayıp karşımdaki bedenin yüzüne savrulacak gibiydi. Kilometrelerce koşmuş gibi burnumdan verdiğim sert nefeslerin kızılın yüzüne vurduğuna emindim.
"Böyle mi sakinsin Tanrı aşkına? Ne dedi de sinirlendin bu kadar?" Omuzlarımdaki eli sürüklenerek kolumu okşamaya başladığında tepki vermedim, çatılı kaşlarım ve boğa gibi kızmış halimden kurtarmaya çalışıyordu ancak bunun için ne kadar okşarsa okşasın aynı sonuca varacağına emindim. Hayır, okşamasına da gerek yoktu bu arada.
"Evet böyle sakinim beğenemedin mi?!" Kendimi geri çekerek arabaya yaslandığımda durmadı ve bana bir adım daha yaklaştı. Bu adamın temas bağımlılığı falan mı vardı?
"Bağırıyorsun Jeongguk." Bağırıyordum. Çığlık atmak yerine bağırdığımdan şikayetlenirken utanmıyor muydu acaba?
"Sadece beni rahat bıraksan?"
Cevap vermedi. Başını sallayarak bedenini benden uzaklaştırdığında yüzüne bakmayı kestim. Ellerimi cebime koyarak arkamı döndüğümde onlar olmadan gidemeyeceğim için bir kez daha öfkelendim.
Öfke.
Hem tüm mantığımı hem de tüm diğer duygularımı yitirmeme sebep olan tek şeydi. Öfkeyi diğer duygularla bir tutamıyordum. Aslında her duygunun kendine has bir dünyası vardı bana göre. Her duygu başka bir gezegen gibiydi ve asla birbirlerine benzemiyorlardı. Bense yine öfkemin kölesi olmuş bir şekilde bahçede volta atarken kafamı toparlamaya falan da çalışmıyordum. Kafasında ne vardı, ne düşünüyordu, kendine benim üzerimden bir amaç mı koymuştu? Benden o kadar gitmişti ki bu adam, dudaklarındaki o kıvrımı asla göremeyeceğim sanmıştım. Bu düşüncelerle en dipte yaşarken beni birden yüceltme çabasını hem kalbim hem de mantığım reddetmem için çığlık çığlığaydı.
"Abartmadın mı sence de? Şu haline bak." Uzaktan diyebileceğim kadar boğuk ses kaşlarımın çatılmasına sebep olurken etrafıma bakındım.
"Buradayım, yukarı bak." Başımı anında yukarı kaldırdığımda eski sevgilimle göz göze gelmem pek de aradığım bir seçenek değildi. Gözlerimi kısarak kollarımı birbirine bağlarken başımı yana eğdim ve ayağımla ritim tutmaya başladım.
"Ne istiyorsun?"
"Seni bir travmadan kurtarmaya çalışıyorum Jeongguk alev alacak gibi bir halin var." Hiç utanması yoktu gerçekten. Gevşek tavırlarından da asla vazgeçmiyordu. Kolunu pencere pervazına yaslayarak beni izleyen adama karşılık rahatsızca yerimde kıpırdandım.
"Bitmedi mi işimiz?" Burun kırıştırarak sorduğum soru soğuk havaya ilişen sıcak nefesimle duman oldu. Yanıt vermek yerine pencereden çekilen eski sevgilim her zamanki gibi beni şaşırtmadı. Ellerimi cebime atarak eve yöneldiğimde derin nefesler alıyordum. Yanıt vermemesi aslında onun için bir emirdi. İş içerisinde beni oyaladıktan sonra bunun beş dakika bile sürmemesine rağmen etkisini yarım saat yaşamama kızıyordu. Bunu geçmişte de defalarca yaşadığımız için tıpış tıpış eve geri girdim. O her şeyin farkındayken benim hiçbir şey olmamış gibi davranmam saçma olacağı için meymenet barındırmayan bir ifadeyle ikinci kata yöneldim. Bana öfkemi üzerimden atmam için bir müddet tanımıştı, gidemeyeceğimi bildiği için de peşimden gelmediğini düşünüyordum. Daha birçok şey düşünüyordum, bütün bu fikirlerin de birer kafada kurma olma ihtimali gibi mesela.
"Bir tane bile kendi kitabı yok." Odaya girerken içeride söylenen Jimin'i işittim. Bir yazar yaşadığı evde kitaplarını da bulundurmaz mıydı?
"Emin misin? Kütüphane çok büyük belki şu taraflardadır." Taehyung çalışma masasından uzaklaşarak kütüphaneye yöneldiğinde ben eski sevgilimin yarım bıraktığı işe, çalışma masasına yöneldim.
"Burada bir şeyler buldun mu?"
"Tam bakamadım." Esmer olan gözlerini kütüphanede gezdirdiği süre zarfında beni yanıtlıyordu. Yere eğilerek çekmeceleri açmaya başladığımda daha net görebilmek için cebimden telefonu çıkartıp flaşı açtım. İlk çekmecede birkaç dosya ve cd vardı, bunları zaten görmüş ve araştırmış olduklarını bildiğim için dokunmadım. Ya hepsinin içeriğini araştırmışlardı ya da bir dosya hazırlayıp bize sunacaklardı. Henüz ikinci gündeydik, araştırılmamış birçok yer incelenmemiş şüpheli eşyalar vardı. Tabii bunlar bize göreydi, kurbanın eşyalarını daha çok inceliyorlardı aslında, şimdi Taehyung sayesinde kendimizi Yoongi'nin odasında bulmuştuk.
"İlk iki çekmeceden eşyalar var ama zaten önümüze sunulacağı için dokunmuyorum. Diğer iki çekmece de boş."
"Yeni boşaltılmış olma ihtimali?" Taehyung elinde bir kitapla bana dönerken eğildiğim yerden doğrulup elimi silkeledim.
"Sanmıyorum, epey tozluydu."
"Saçma sapan psikolojik kitaplar var." Jimin yüzünü buruşturarak elindeki kitabı masanın üstüne bıraktı ve kaşlarını çatarak Taehyung'un yanına yaklaştı. O sırada ikisine dikkat etmedim. Min Yoongi'nin yazdığı kitapları düşündüm. Birçok kitabını okumuştum, okumasam da kesitleri olsun özetleri olsun genel olarak hepsinden az buz biliyordum. Ancak bu tarz bir kitap okuyabileceğini pek sanmıyordum.
"Yoongi genel olarak aşk edebiyatı yapar." Omuz silkerek konuştuğumda çalışma masasının raflarını kontrol etmeye başladım.
"Belki de bu amcasının okuduğu kitaplardır?" Taehyung'un sesini işittiğimde sıkıntıyla oflayarak masadan uzaklaşırken Yoongi'nin dağılmış yatağına yöneldim ve yastıkları kaldırıp altlarını kontrol ettim. Bomboştu. Yastıkları da sıkarak içlerine bakınırken yine bir şey bulamayınca oflayarak yastığı yatağın ucuna fırlattım.
"Eğer o adama aitse, pek de iyi bir kafada olduğunu düşünmüyorum." Jimin iğneleyeciliğinden ödün vermeyerek konuştuğunda artık sıkıldığımı hissettim.
"Ne zaman diğer zanlılara odaklanacağız? Min Yoongi'den bir şey çıkmayacağı çok belli." Söylenerek yatağa oturduğumda Jimin de yanıma geldi. Omzunu bana yaslayan kızıla karşılık kısa bir bakış atarak önüme döndüm. Taehyung da elindeki kitabı kütüphaneye bıraktığında bize döndü.
"Çıkalım hadi buradan." İkimize bir süre baktıktan sonra arkasını dönerek odadan çıkmasına iç çekmeden edemedim. Nasıl oluyor da anında mod değiştirebiliyordu asla anlamıyordum.
"Yoruldun mu?" Jimin ayağa kalkarak benim de kalkmamı bekledi. Başımda dikilmeye başladığında bunu çözmüştüm. Sonunda ayağa kalkarak odanın çıkışına yöneldiğimde kızılı yanıtlamak adına dudaklarımı araladım.
"Neden yorulayım bir şey yapmadık." Merdivenlerden inerek dışarı çıktığımda Jimin de bana eşlik etti ve arabanın olduğu yere geldik.
"İç çektin, yorulduğunu düşündüm. Gerginliğini atabildin mi?" Az önce yaşananları ima ettiğini anladığımda tekrardan aklıma gelmesiyle istemsiz hayal kırıklığı yaşadım. Daha yirmi dakika önce bana iltifat girişiminde bulunan eski sevgilim şimdi bütün soğukkanlılığıyla arabada bizi bekliyordu. Yine bomboş bakışları mevcut, dudakları dümdüzdü.
"İyiyim teşekkür ederim, bir an önce eve gitmek istiyorum." Arabaya binerken söylediğim cümleyi Taehyung çöp edecek bir konuşma yaptı.
"Mekana geçiyoruz, Yoongi'yle konuşmamız gereken şeyler var. Ayrıca diğer şüphelileri de ziyaret etmemiz lazım. Onları bulup getirmelerini söyledim ama bu fikrimin yararlı olmayacağını düşündüm. Evlerini ziyaret edeceğiz."
Ön koltuğa oturduğumdan yüzüne bakmak için başımı çevirmek zorunda kalıyordum. Konuşmasını bitirdiğinde sesimi çıkarmadan önüme döndüm ancak Jimin benim gibi düşünmüyor gibiydi.
"Bizim adımıza düşünmen çok ince fakat bize de sorsaydın keşke Kim Taehyung."
"Sana işleri yönlendiren biri olduğuna dair uyarıda bulunduk, bu kişinin de Taehyung olduğunu biliyorsun Jimin."
Kendime engel olamayarak savunmaya geçtiğimde anında başını bana çeviren kızılın arka koltuktan nefesini hissettim.
"Bir ailede herhangi bir karar hakkında evin reisinin bile aile bireylerine danışması gerekiyorken biz bu denli ciddi bir iş içinde nasıl kendi başımıza kararlar verebiliyoruz? Seni de akıllı sanardım Jeongguk, her şeye sessiz kalıp boyun eğiyorsun."
"Anlamak istemiyorsun sanırım Jimin? Her seferinde bu tartışmayı yaşatacak mısın bize?" Şoför koltuğundaki bedenin sinirli çıkan ses tonunu anında anladım. Jimin'in son cümlesi ikimizi de germişti ki zaten Taehyung ondan en başından beri rahatsız oluyordu. Eğer hem samimi hem de önemli biri olmasaydı belki de çoktan arabadan atılabilirdi.
"Uzatmayalım tamam, daha bir sürü işimiz var."

Winter Tale  |  TaekookWhere stories live. Discover now