Ozanlar son zamanlarda epey sessizlerdi. Ara sıra sınıf içerisinde önüne gelene, bu önüne gelenler arasında biz de vardık, sataşıp kavga çıkarmaya çalışıyordu ancak artık kimse ona karşılık vermiyordu. Ne ben, ne Soner, ne Emre ne de Seray. Bizden karşılık alamayınca en son gidip bizimle takıldığı için Mustafa'ya sataşmıştı ama Mustafa dünya yansa umursamaz bir tavır sergileyeceği için Ozan'ı takmamıştı bile.

Ozan da kendi kendine kudurduğuyla kalıyordu.

Seray, ben ve Mustafa dersler konusunda sürekli birbirimizden yardım alıyorduk. Bu da ister istemez aramızdaki yakınlığın daha da artmasına sebep olmuştu. Geçen hafta üç kez birlikte kütüphaneye gitmiştik. Bunlardan birisine Soner de katılmış, daha doğrusu benim peşimden sürüklenmişti. Emre de ara sıra bize katılıyordu.

Bugün yine öğleden sonra birlikte kütüphaneye gidecektik. Bu sefer Emre de geliyordu. Soner'in bize katılmayacağını düşünmüştüm ancak o da geliyordu. Soner'in amacı ders çalışmak değildi, oraya gelip ya beni izliyor ya da uyuyordu.

Şubat'ta üniversite sınavı için başvurular açılmıştı fakat Soner başvuru yapmamıştı. Girse aslında ortalama bir şeyler yapacağını düşünüyordum ama o istememişti. Seneye belki deneyebileceğini söylemişti ve ben de üstüne gitmek istememiştim. Her ne kadar benim yanımda belli etmemeye çalışsa da ağır bir süreçten geçiyordu. Sayısız ilaç kullanıyordu, haftada üç kez olan seansları dörde çıkmıştı ve bu onu yoruyordu. Bu sene sınava girmek için uygun bir psikolojide değildi. Seneye daha iyi şartlar içerisinde olursa girerdi belki de.

Lise sınavları da geçen hafta itibariyle bittiğinden Soner'in kütüphanede çalışması gereken dersi yoktu. Benim için geliyordu.

Elimi kumaşında gezdirdiğim elbiseden ayırarak kabine doğru döndüm ve üzerimi değiştirmek üzere o tarafa adımladığım esnada tanıdık olmayan bir ses duyduğumda gerisin geri dönmek zorunda kalmıştım.

"Elbiseyi alıp almama konusunda düşünceli gördüm sizi. Dilerseniz size yardım edebilirim hanımefendi." Benim yaşlarıma yakın yaşta bir erkek çalışandı. Kabinlerin olduğu ince koridorun başından bana doğru yaklaşıyordu. Birkaç adım kadar ötemde durdu.

"Teşekkürler, yardıma ihtiyacım yok." dedim nazik bir şekilde gülümseyip kafamı sallarken.

"Üzerinize fazlasıyla yakıştığını söylemeden geçemeyeceğim." demişti yüzüne kondurduğu geniş bir sırıtış eşliğinde. "Zaten bu mağazada size yakışmayacak elbise olmadığından eminim."

Dakika bir, gol bir. Bayağı bana yürüyordu bu.

"O kadar da emin olmayın." diye mırıldandım kendi kendime.

Ama duymamıştı. "Efendim?"

"Hiç." diyerek geçiştirdim. Bir an önce tülleri kollarımı kaşındırmaya başlayan şu elbiseden kurtulmak istiyordum. Bu yüzden tekrardan kabinlere doğru yöneldiğim sırada yeniden konuşmasıyla durmak zorunda kalmıştım. "Size çok daha güzel elbiseler göstermemi ister misiniz? Üzerinize yakışacak efsane parçalar var mağazamızda."

"Gerek yok aslında, ben de gidecektim zaten." Ayrıca tüm mağazayı tavaf etmiştim. Güzel bir parça da yoktu. İki tane beğenmiştim onları da denedikten sonra güzel olmadığına karar vermiştim.

"Elbette ki gerek var hanımefendi, benim görevim bu." Yüzündeki sırıtış genişlerken bakışları üzerimde gezinmeye başladığında rahatsız bir şekilde olduğum yerde kıpırdadım. Bu bakışlar hoşuma gitmemişti.

"Gözlerime bakın isterseniz." dedim ters bir şekilde.

"Pardon," dedi hemen ve bakışlarını gözlerime çıkardı. "Ben bedeninizin kaç olduğunu anlamaya çalışıyordum. Rahatsız ettiysem kusura bakmayın."

İZLER KALIR Where stories live. Discover now