16

204K 17K 8.9K
                                    

Konuya Fransız - Tuzak

Sıramda oturmuş bir yandan müzik dinliyor bir yandan da önümde açık olan test kitabından matematik sorularını çözüyordum. Son zamanlarda dersleri haddinden fazla boşladığımı fark ettiğimden beri boş bulduğum her anı bu şekilde değerlendirmeye başlamıştım. Bazı hisler, duygular gelip geçiciydi ama senenin sonundaki o önemli sınav her daim kalıcıydı. Şimdi kafamı oyalayan şeyler yüzünden derslerime gerekli önemi vermeyip senenin sonunda ağlamak istemiyordum.

Elimi, kafamı uzun süredir eğik tuttuğum için ağrıyan boynuma yerleştirip ovmaya başlarken başımı geriye doğru attım hafifçe. Ders çalışmaktan boyun fıtığı geçirecektim en sonunda ve sınav senesinin bana kattığı tek şey bu olacaktı.

Kulağımda çalan şarkı değişirken çözdüğüm son testin de cevaplarını kontrol etmiş ve kapağını kapatmıştım. Yanlışlarıma bakmaya sonra karar vermiştim. Testi çantama gönderip masanın üzerini boşaltırken ön sırada hissettiğim hareketlilikle kafamı kaldırıp gelene bakmıştım. Karşımda gördüğüm yüz Seray'a aitti. "Selam." dedi önümdeki sıraya otururken.

"Selam." diye karşılık verdim. Günün son dersindeydik, dersimiz beden olduğu için hoca bizi serbest bırakmıştı. Bazı öğrenciler dışarıdayken bazıları benim gibi test çözmek için sınıfta durmayı tercih etmişti. Seray da onlardan birisiydi. "Test mi çözüyordun?"

"Evet ama bitti şimdi."

Kalemimi ve silgimi kalem kutumun içine koyup fermuarını çektim. "Bahsi geçen çocuğa mesaj attın mı? Çok merak ettim." dedi Seray yerinde kıpırdanarak. "Tabii anlatmak zorunda değilsin, o kadar yakın değiliz ne de olsa. Ben merak ettim sadece." İki gün önce Seray'a yazmıştım fakat sonra bir daha konuşmamıştık. Her ne kadar bahsettiği ihtimaller moralimi daha da bozsa da en azından kafamdaki soruların birazcık da olsa cevap bulmasını sağlamıştı.

"Attım," dedim sıkıntıyla. "Ama atmasaydım keşke."

Soner'in bana karşı kurduğu en uzun cümlenin 'yazdığın çoğu şeyi okumuyorum bile' olması beni çok üzmüştü. Salak değildim, yazdığım her şeyi okuduğunu biliyordum. Yazdıklarımı okumuyorsa ona şakasına 'Tarih notu çıkarsana' diye mesaj attığımda nasıl çıkarmış ve masama bırakmıştı? Ya da madem mesajlarımı okumayacağı kadar değersizdim neden bana şarkılar öneriyordu ve ona önerdiğim şarkıları saatlerce dinliyordu? Hareketleriyle sözlerinin arasında koca bir zıtlık vardı.

Şaşkınlıkla konuştu. "Aa, neden?"

"Biraz kırıcı konuştu." dedim mesajların detayına çok inmek istemediğim için.

"Anladım," Kafasını sallayarak geri çekildi. "Sonra konuşmadınız mı hiç?"

"Dün özür diledi." Mesajına hâlâ cevap vermemiştim. Hem cevap yazsam bile ne yazacaktım ki? Küçük bir özürle hallolacak bir konu değildi bu.

"Demek ki hisler karşılıklı." diye bir çıkarımda bulundu. "Hiç özür dilemeyebilirdi."

"Ya da en başından özür dilemesini gerektirecek bir şey yapmayabilirdi." dediğimde beni haklı bulmuş olacak ki kafasını aşağı yukarı salladı. "Orası öyle tabii ama hepimiz insanız sonuçta, hatalar yapabiliriz. Önemli olan onlardan pişman olup olmadığımız." Konunun içeriğini tam olarak bilmediği için ona göre benim anlattığıma bakarak konuşması kolaydı ama ben Seray'dan daha farklı düşünüyordum.

"Ve değer vermediğimiz kişilerden özür dilemeyiz." diye ekledi.

"Ya," dedim çenemi avuçlarıma yaslarken. "Beni böyle umutlandırma sonra hayal kırıklığına uğrayacak olan kişi benim." Dün annem de aynısını yapmıştı ve ister istemez Soner'e karşı içim umutla dolmaya başlıyordu artık. Bu kadar çok inandıktan sonra işler istediğim gibi olmadığında en çok üzülecek olan yine bendim.

İZLER KALIR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin