Baskın

6 0 0
                                    

Şu ana kadar ufak tefek pürüzler dışında her şey yolunda gitmişti. Yine de buna güvenip, tedbiri elden bırakmamak lazımdı. Herkes belli aralıklarla gece nöbetini alacaktı. Karanlık geceyi hilal şeklindeki ay ışıklandırıyordu. Alaca karanlık değildi belki ama etrafı görebilmek oldukça zordu. Bu sebeple ilk nöbeti Zenti'nin tutması konusunda hem fikirlerdi. Herkes uykuya geçmeden, aklı beş karış havadaki dostlarının nöbetinin dolması hepsi için daha hayırlı olurdu.

Minto, kamp kuracakları alanın çevresine bazı totemler kurarak kendilerini koruması için doğa anaya dua ediyordu. O sırada elinde birkaç kuru dal parçası ile çıkıp gelen Giselle, onları kamp alanının ortasına yığdı. Elindeki çakmak taşları ile yakmaya çalışırken, Bartale hışımla kamp ateşini tekmeleyerek bozdu. Sinirli bir ses tonu ile "Yerimizi haydutlara belli mi etmek istiyorsun, kadın? Gecenin karanlığında karşıdaki dağlardan bile fark edileceğiz. Üstelik ateşten uzak durması gereken birinin bu sorumsuzluğunu da ayrıca konuşmak gerekiyor" dedi. Çok da mutlu görünmeyen bir ifade ile "Aman be" diye karşılık verdi genç kadın. Bir kenara geçip, elindeki ekmek parçasını kıtırdatmaya başladı. At sırtında gün boyu süren yolculuk hepsini çok yormuş, sadece birkaç lokma yiyebilecek güçleri kalmıştı.

Ufaktan inen göz kapakları, uykunun dayanılmaz çağrısıydı. Erken uyurlarsa, sabahın ilk ışıkları ile tekrar yola çıkabilirlerdi. Kimisi boylu boyunca uzanıp, kimisi de sırtını bir kayaya verip gözlerini kapattı. Bartale, istemeden de olsa güvenliğinden ödün verip, ağır zırhını çıkartmış, horultusu ile tüm vadiyi inletiyordu. Neyse ki hepsi çok yorgun olduğundan o sesler hiçbirini etkilememişti. Artık, sadece sıradaki nöbeti alan Minto uyanıktı.

Şövalye, gündüz içtiği suların etkisi ile gözlerini istemsiz bir şekilde açtı. Ne kadar süredir uyuduğunu bilmiyordu. Henüz sabah olmadığına göre fazla bir süre geçmiş olamazdı. Şöyle bir çevresine göz attı. Bir sorun gözükmüyordu. Söylene söylene ayağa kalktı ve ilerdeki ağaca doğru yürümeye başladı. İşeyebilmek için uygun nokta ararken ayağı taşa takıldı ve sesli bir küfür savurdu. O sırada Minto üzerine atılmış ve eli ile ağzını kapatıp, sus işareti yapmıştı. İlerdeki gölgeleri gösterip, diğerlerini uyarması için yönlendirdi onu. Olabildiğince sessiz bir şekilde Giselle'in yanına vardı, yavaşça dürterek kılıcını gösterdi. Giselle durumu hemen anlayıp kılıcını hazırlamıştı. O sırada diğerleri de uyanarak durumun farkına varmışlardı.

Tam göremeseler de gölgelerin içinde, onlardan birkaç kat daha kalabalık olan haydut grubu üzerlerine doğru sessizce ilerliyordu. Yolcuların ayaklandığını fark ettiklerinde gizlenmenin anlamı kalmadığını anlayıp, bağırarak onlara doğru koşmaya başladılar. Minto çoktan adamlara saldırmış, ilkini aşağı indirmişti bile. İkinci haydut ilkinden ders almış olmalıydı ki cüceden gelen hamleyi savuşturup, onu ittirerek bir kayanın üstüne attı. Başını çarpan cüce sersemlemişti. Ama postu kolayca deldirmeyi de düşünmüyordu. Haydut üzerine doğru atladığında hançerini ona doğrultup kalbini delmişti. Oracıkta, cücenin üstüne yığılıp kalan haydudun cansız bedeni, Minto'nun tek başına kaldırabilmesi için ağırdı. Sıkışıp kalmıştı.

Zenti hariç diğerleri de boş durmuyor, haydutlar ile dövüşüyorlardı. Atles bir kayanın arkasına saklanmış, olanı biteni korku ile izliyordu. Arkadaşlarına yardımcı olması gerektiğini bilse de içindeki dehşet, ortaya çıkıp savaşmasına engel oluyordu. Sayıca hala çok kalabalıklardı. Haydutların birini saf dışı ettiklerinde bir diğeri saldırıya geçiyordu. Bartale, o anda orman tarafında parlayan ışıkları gördü. İki kişi daha vardı orada ve oklarının ucunu yakmışlardı. "Bunlar Giselle'i bulursa onu öldürür" diye düşündüğü anda oklar yaylarından fırladı. Her ne kadar ondan kurtulmak için eline bir fırsat geçmiş olsa da büyücünün "Görevi tamamlayabilmek için birbirimize ihtiyacımız var" sözleri aklına geldi. Giselle birkaç adım arkasında, kendinden iki kat büyüklüğünde bir adamla dövüşüyordu. Gelen oklar nerede ise genç kadını bulacakken, Bartale kendinden beklenmeyecek bir çeviklikle okların önüne atladı. Biri kafasının üstünden vızıldayarak geçmiş, diğeri ise omzuna saplanmıştı. Acıyla dizlerinin üzerine çöken Kısa Kuyruk'un yardımına Zenti koştu. Elindeki suyu üzerine döküp ateşi söndürdükten sonra, zorla da olsa yeniden ayağa kalkıp savaşabilmesi için yardımcı oldu. Ancak devam edebilmesi için hareketini oldukça kısıtlayan okun bir kısmını kırması gerekiyordu. Şövalye, Zenti'ye "Kır şunu" dedi. Ancak onu bekleyecek kadar vakti olmadığını cücenin arkasından kılıcı ile saldırıya geçmiş adamı görünce fark etti. Hiç beklemeden, devasa eliyle oku ikiye böldü ve elinde kalan parçayı gelmekte olan haydudun gözüne sapladı.

Bu sırada Dainter de büyüleri ile etrafa ölüm saçıyordu. Arazideki diğer haydutların onları fark etmemesi için alev topu gibi yüksek ışık saçan büyülerden kaçınıyor, az hasar veren büyüler ile savaşıyordu. Haydutlar onun grubun en güçlüsü olduğunu düşündükleri için birkaç kişilik gruplar halinde üzerine gidiyordu. Büyücünün etrafı gitgide daha çok haydutla dolmuş, kaçacak noktası kalmamıştı. Ancak Dainter de istediği buydu. Yapacağı büyü etrafındakileri bir anda yok edecekti. O yüzden yol arkadaşlarından hiç kimsenin çevresinde olmasını istemiyordu. Asasını kaldırarak birkaç kelime mırıldandı ve asadan fışkıran bıçak gibi yıldırımlar, çevresindeki tüm saldırganları bir anda yere serdi. Haydutlar bozguna uğramış, sona kalan birkaç tane de arkalarına bakmadan kaçmıştı.

Giselle için Kısa Kuyruk'un kendini okların önüne attığını da göz ucu ile fark eden Dainter'in içinden umut ışıkları doğmuştu. İçinde bir yerlerde hala şövalye ruhunu taşıdığını biliyordu. Bu yolculukta onu yeniden bulursa hepsi için çok faydalı olacaktı. Çevrede hiç düşman kalmadığından emin olunca, yarasını kontrol etmek için şövalyenin yanına gitmeye karar verdi. Ama önce çantasından şifa verebilmesi için birkaç iksir almak için atına doğru yöneldi. O sırada Bartale kaçanların arkasından bağırdı "Ejderha öldürmeye giden bu insanlara ne yapabileceğinizi düşünüyordunuz? Vız gelir, tırıs gidersiniz." Dainter öfke ile şövalyeye baktı. "Ne yapıyorsun sen? Ejderhayı herkese söylersen başımıza geleceklerden haberin var mı?" dedi. Bartale yaptığı hatayı anlamıştı ama geri çevirmek gibi bir şansı da bulunmuyordu.

Minto da kendini haydudun altından kurtarmış, kaçan adamları yayı ile avlıyordu. Bu akşam, tüm haydutların ölmesi gerekliydi. O sırada büyücü de "Kimsenin kaçmasına izin vermeyin" diyordu. Görevlerinin başkaları tarafından duyulması riskini alamazdı. Ayrıca kaçan olursa, daha kalabalık olarak yeniden gelme ihtimalleri oldukça yüksekti.

Minto yaydaki ustalığını konuşturuyor ve daha önce onlara ok ile saldıranları avlıyordu. Bir tane... Bir tane daha... Ve sonuncusu da yere inmişti. Ölmemiş olsalar bile yarını çıkarmayacakları kesindi. Zira, cücelerin oklarındaki yılan zehri, avını önce felç edip, sonra da hızlı olmayan acı dolu bir ölümü tattırıyordu.

Dainter, Bartale'in yanına varmıştı sonunda. Omzuna saplanan ok hala oradaydı. Neyse ki ucu çentikli değildi. Yoksa, arazide çıkartmaları imkansız olurdu. Böyle bir yara için gerçek bir şifacının bakması gerekebilirdi. Dainter oku tutarak "Derin bir nefes al" dedi şövalyeye ama onu beklemeden hızlıca asılıp çekip çıkardı. Kısa Kuyruk, acıdan ince bir çığlık atmış, sonra da bayılmıştı. "Daha iyi oldu, şimdi kolayca pansumanını da yaparız" dedi Giselle. Sesinden minnettarlık belli oluyordu. Ne kadar ilginçti, sadece bir gece önce birbirlerini öldürmeye çalışan iki kişi, mecburiyet karşısında bir araya gelmiş, şimdi de omuz omuza dövüşmüşlerdi. Giselle, "Acaba bu yolculukta onları daha neler bekliyor?" diye düşündü.

Artık hava yavaştan ağarmaya başlamış, etraf daha rahat görünür olmuştu. Karanlıkta yaşananlar daha net ortaya çıkıyordu. Gece yeterince dinlenemedikleri için hepsi hala yorgundu. Yine de bu ormandan çıkabilmeleri için hızlı yol almalıydılar. Burada bir gece daha geçiremezlerdi. Öğlene doğru ormandan çıkarlarsa, yol üzerindeki Sarı Han'da sabahlayıp, biraz da şanslılarsa güzel bir ziyafet çekebilirlerdi. Yaralı şövalye bayıldıktan sonra kendine gelmemişti. Muhtemelen baygınlık sonrası uykuya geçmişti ve uyandırılması gerekiyordu. Giselle onun yanına doğru gidip, ateşi var mı diye kontrol etmek için elini alnına koydu. Normaldi. Yavaşça gözlerini açan adam "Bir ayıyı bile yiyebilirim şu an" dedi. Gülüştüler. Ayağa kalkıp yarayı kontrol ettiklerinde nerede ise ufacık bir kabuk kalmıştı. Her ikisi de şaşırdı. Dainter onlara doğru bakıp, "Doğadaki otların nelere kadir olduğunu bilemezsiniz. Ufacık bir parça çıkın otu kullandım sadece" dedi. Sorgulamadılar. Sebebi ne olursa olsun, Bartale'in fedakarlığı Giselle'in sert mizacını biraz olsun kırmış, minnettar olmuştu. Bunu gizlemeden adama bakıp "Teşekkür ederim. Hayatımı kurtardın. Sana borçluyum" dedi. "Bana hiçbir şey borçlu değilsin. Şu işi tamamlayabilmek için kim varsa lazım bize." dedi şövalye başını kaldırmadan. Yine de bir adımdı ve bu durumdan en çok büyücü memnundu. Birlik olabilmek için içlerindeki nefretten kurtuluyorlardı.

Hızlıca bir şeyler atıştırıp yola koyuldular. Atlar ilerlerken, geceden kalan savaş alanında ölümün derin sessizliği hakimdi. Etrafa onlarca ölü saçılmıştı. Atların sesleri uzaklaştığında otların arasından bir kafa yükseldi. Okçulardan biri kurtulmuştu. Artık görülmeyeceğinden emin olunca yolcuların aksi yönüne doğru koşmaya başladı. Öğrendiği bilgi ona çok para kazandıracaktı.

Dört Yolcu: Ejder AlazıWo Geschichten leben. Entdecke jetzt