Kediye insanmış gibi dilekte bulunmam komikti.

"Sana da bir tane Soner bulalım," derken gözlerim kısıldı. "Böyle siyah tüylü olsun. Gözleri de ela olsun ama kahverengisi daha ön planda olanından. Herkes kahverengi sansın, ela olduğunu yakından bakan birisi görebilsin sadece. Yani yalnızca sen görebil."

Kedinin anlamsız bakışları eşliğinde devam ettim. "Çok güzel bir şey bence bu. Birine hiç kimsenin yaklaşamadığı kadar yaklaşabilmek... Kimsenin onun hakkında bilmediği detayları zamanla öğrenebilmek. En önemlisi birinin kimseye açmadığı yanlarını sana açması... Bilemiyorum kedicik ya, kendimi çok fena hissediyorum."

Hep söylüyordum fazla aşk beni delirtecekti eninde sonunda.

Gideceğim tüm Psikologlar benimle dalga geçecekti sonra.

Hayvan çantasını aşağıya doğru indirdim. "Ama sana da bir Soner bulma konusunda ciddiyim. Biraz daha büyü de bulalım sana bir tane kedi."

Durağa ulaştığımda ilk gelen otobüse bindim. Biraz zaman sonra ineceğim durağa ulaşmıştı. Otobüsten inince önce Soner'in apartmanının karşısındaki markete girip kedi için yaş mama satın aldım. "Sana mama da aldım, nankörlük etmeyi bırakıp beni seversin umarım."

Ben olsaydım beni severdim çünkü.

Kediyle beraber Soner'in evinin olduğu apartmana girdiğimizde merdivenleri çıkarken hayvan çantasının şeffaf kısmından kedinin görebilmesi için etrafı gösteriyordum. "Bak burası senin yeni evinin apartmanı. Alışsan iyi edersin, buralarda çok gezeceksin ama sakın kaçmaya kalkışma. Soner'imi üzersin sonra senden nefret ederim." Dediğimin farkına varınca sanki kedi bundan alınıyormuş gibi telaşla konuştum. "Şaka şaka, senden nefret etmem ama sen yine de Soner'i üzme."

İlk kata ulaştığımda Soner'in kapısının önünde durup zili çaldım ve beklemeye başladım. Birkaç saniye sonra içeriden gelen adım seslerini duyunca yere eğilip botlarımın fermuarını indirdim. Çok geçmeden kapı açıldığında Soner'in yüzü görüş açıma girmişti.

"Ben geldim." dedim harfleri uzatıp neşeli bir şekilde.

Soner'in dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluşurken gözleri elimde tuttuğum hayvan çantasına kaydı. Kedi miyavlayarak varlığını hatırlatmıştı. Soner'in yanından sıyrılarak içeri girdiğimde arkamdan kapıyı kapatmıştı.

"İlk gittiğin Psikiyatrist'in yakınındaki parkta piknik yapmıştık hatırlıyor musun?" Çantayı havaya kaldırarak kediyi aramıza soktum. "Bu kediyi sevmiştik sonra annesi bize hırlayıp yavruyu alıp kaçmıştı." Soner dikkatle beni dinlerken bir yandan da çantanın içindeki turuncu tüylü kediye bakıyordu.

"İşte dün o civarda işim vardı, dönüşte yorulduğum için parkta biraz oturayım dedim. Ben bankta otururken kedinin miyavlama sesini duydum. Sesi takip ettiğimde bir ağacın altına kadar geldim. Annesi ölmüştü, ağacın kenarında yatıyordu bu yavru da yanında miyavlayıp duruyordu. Dayanamadım, kediyi aldım."

Çantayı yere bırakıp yavaşça fermuarını açmaya başladım. "Tüm aşılarını, her şeyini dün hallettim ama annemin alerjisi olduğu için bizim eve alamıyorum ama zaten annemin alerjisi olmasa da kedinin bizde değil de sende kalmasını isterdim." Kediyi iki elimle canını yakmamaya özen göstererek yavaşça kucağıma aldım ve eğildiğim yerden doğrularak kucağımda kediyle beraber Soner'e döndüm.

İZLER KALIR Where stories live. Discover now