߷Otuz߷

29 12 0
                                    

"İçim intahar etti, bedenim ne zaman pes edecek merak ediyorum"

~Kaynağı bilinmiyor~
* * *

* * *

GÜNLER SONRA

Müslüman olmamın ardından geçen bir ay su gibi değil, yerin altından çıkan yakıcı lavlar gibi geçmişdi içimden. Kaç gündür burada olduğumu bilmiyordum, hesaplamamışdım. Ama en son noktada olduğumu biliyordum.

Yaprakları dökülmüş bir gül, kanatları koparılmış bir güvercin gibiydim sanki. Çırpınmaya çalışıyor, kanatlarımın artık olmadığını hatırlıyordum. Tekrar deniyor, tekrar hatırlıyordum. Canım yanıyor, boğazım düğümleniyordu. Ağlamak bile zor geliyordu artık. Kollarımda takat bitmişti. İnsanların uğruna savaş çıkarttığı bu dünya bana sert bir tokat atıyordu, durmadan, her umut beslediğimde atıyordu o tokatı. Aslında tokatı bana atan belkide dünya değil, kendi günahlarımdı.

Dünyadan artık nefret eden bünyem, sadece yok olmak istiyordu. Karanlık üstüme geliyor, duvarlar sesime cevap vermiyordu. Buz gibi ellerimdi bu defa betonun üstündeki. Diğer kolum onun üstünde, kıpırdamıyordu parmaklarım. Kafam sert zemine alışamıyorken, vicudum öylece yere serilmiş duruyordu. Gözümü açsam bir, kapasam birdi. Zaten gözlerimi açmaktan bile aciz kalıyordum şu saatten sonra.

Sabır artık kalbimi yakıyor, kurtulmaya dair umutlar imkansızlığını kulaklarıma haykırıyordu. Sadece yok olmak istiyordum aslında. Öyle kurtulabileceğimi düşünüyordum. Duâ ile ıslanan kurumuş kalın dudaklarım ise bedenimden faksız değildi. Kıpırdamadan kalıyordum artık. Arada çıkmama izin veriyorlardı, ama sadece özel ihtiyaçlarım içindi. Özel ihtiyaç dediysem de: yemek yemem için, veyahut oksijen, d vitamini gibi ihtiyaçlarım haricindekileri kast ediyordum. Hatta duş almak bile çıkarmıyordu, yanlızca tuvalet.

Ben doğmadan önce anılmaya değer değildim elbette, geleceği önceden müjdelenmiş peygamberler haricindeki tüm insanlarda olduğu gibi. Şu an da öyle olmak istiyordum. Yok olsaydım da, bitseydi canımın acısı. Böyle düşünürken güçlükle parmaklarımı hareket ettirdim. Betona koyup parmaklarımı güçlükle avucuma doğru sıktım. Üzerime dağlar yıkılmış gibi halsizdim. Kollarımı bastırdım ve doğrulmayı başardım. Duâ etmek için kollarımı yukarı kaldırdım.

“Az-az-îm ve Halîm o-olan... Olan Allahʼtan başka hak ilah yoktur. Arş'ın yüce Rabbi... A-arşın, A-arşın yüce Rabbi Allahʼtan başka hak ilah yoktur. Arş'ın Kerim Rabbi ve göklerin Rabbi Allahʼtan başka ha-ha-hak ilah yo-yo-yo... YOKTUR!...”

Kesilmekte olan nefesimi son kez zorladım:

"Allah'ım!..." Haykırışım yankı yaptığında, avuçlarım tekrar zemine düştü. Başım aşşağı doğru sarktı, açılan şalımın altındaki bonem çözüldüğünde, kahküllerim betona doğru aktı. Oldukça açık kahve tonlarındaki saçlarım yerlere döküldüğünde ise,

“Rabb‘im!” diyebildim birkere daha. Aynı anda ağzımdan ağlama sesi çıkmışdı.

"...Rahmetini umarım! Yardım et, yardım et!” diye devam ettim, takatsiz kalan bedenim ise yere serildi birkez daha.

* * *

Yine bir ağlama nöbeti geçiriyordum. Arada sakinleşiyor, arada tıravmam gözümün önüne geliyor ve tekrar başlıyordum. Biraz uyumuşdum. Şu an ise gözümün önüne aynı dakikalar gelip duruyordu.

Arkadan bir ses duydum, kapının arkasından. Ama kesintisiz ağlıyordum. Artık dayanılmaz noktaya gelmişdim. Kapıdan ses duydum birden bire, nefesimi çekerek arkamı döndüm. İçeri bir el ve bir de telefon bırakıldı. Ve kapı tekrar çarpıldı.

ℝ𝕒𝕪𝕚𝕙𝕒  Where stories live. Discover now