13'

1.6K 165 41
                                    

!!! Cinsel İçerik !!!

Gelmiştik. Yolda yaşadığımız ufak maceradan sonra sahile girmiş, karavanı olabilecek en yakın mesafeye park ettikten sonra birkaç eşya alıp yürümeye başlamıştık. Jeongguk'un isteği üzerine ayakkabılarımızı karavanda bırakmıştık ve okyanusun tam kenarından yürüyorduk.

"Dalgaların ayaklarıma çarpması hissini seviyorum." Onayladım onu, güzel bir histi. Bir an önce fotoğraftaki kayalıklara yere ulaşmak istiyordum. Jeongguk'un çektiği fotoğrafta güneş batıyordu ve manzarası mükemmeldi, ben de güneş batmadan orada olmak istiyordum. Jeongguk'a karavandaki uyku tulumunu da aldırmıştım, orada uyumak istiyordum. Böylece gündoğumunu da görebilirdim.

"Jeongguk, hatırlıyorsun değil mi buranın nerede olduğunu? Ya yetişemezsek günbatımına?"

Jeongguk'u kolundan tutup onun gösterdiği yöne çekiştirirken elimden kurtuldu ve bu kez de o sardı bileğimi, beni kendine çevirirken ani hamlesinden dolayı sendeleyip tutundum kollarına, "Yetişemezsek yarın akşama kadar burada kalır, yarın izleriz."

Sözleri henüz bitmeden dudaklarıma kapandığı için son kelimeleri anlamakta zorlamıştım, ona karşılık verirken elleri belime dolandı. "Yine de bugün görmek istiyorum, gidelim." Geri çekilip gülerek söylendikten sonra beni yakalamasına fırsat vermeden arkamı dönüp koşmaya başladım, o da el mahkum benim peşime koştu koşabildiği kadar. Bana yetişememesini kendi atletikliğime vermek istesem de ona taşıttığım uyku tulumu ve battaniyeyle alakalı olduğunu biliyordum.

"Bebeğim, yetişeceğiz diyorum sana. Yavaşlasan mı artık?" Nefes nefese olmasına dayanamayıp adımlarımı yavaşlattım ve onu bekledim. Kısa sürede beni yakalayınca beraber yürümeye devam ettik.

"Sence bir gün Kore'den çıkabilecek miyiz?"

"Sanmıyorum. Güney Kore ile Çin arasına bir köprü inşa edilirse, belki. Baksana, şurası mıydı?" Gördüğüm kayaları işaret edip Jeongguk'a baktım, aldığım onaydan sonra bir kez daha onu arkamda bırakarak kayalara koşturdum. Güneş henüz batmamıştı, yetişmiştik. Kendimi yere attığım an kıyafetlerimin ıslandığını hissetmiştim, kıyıya yakın ve alçak bir yer olduğundan okyanusun suları buraya ulaşıyordu, aynı Jeongguk'un sevdiği gibi dalgaların vuruşunu hissedebilebiliyordu.

-bölüm sonuna örnek bir fotoğraf koydum-

Jeongguk da kısa sürede yanıma geldi, ellerindekileri ıslanmamaları için oturduğum yerden biraz yukarıda kalan kumlara koyup yanıma oturdu. Güneşin batımını izlerken bir kez daha birbirimizi sevdiğimizi söyledik, bunu söylemekten asla sıkılmayacaktım.

Güneş battıktan sonra Jeongguk yukarıda, kuru kumun üstüne taşlarla bir daire oluşturdu. O ateş yakarken ben de suyla oynuyordum. Ona yardım teklif etmiştim ancak gerek olmadığını söylemişti. Başımda hissettiğim ufak baskıyla kafamı kaldırdım, "Sanırım yağmur başlayacak."

"Sorun değil, kayalar ileri uzanıyor. Ateşi söndüreceğini sanmam." Yanıma gelip tekrar oturdu ve dudaklarımı öptü kısaca. Bana bir kere öptün artık doyamam derken ciddi olduğunu anlamıştım çünkü dakika başı öpüyor, öpemediğindeyse sızlanıyordu. Ben de onun bu bebeksi hallerine dayanamayıp öpüyordum.

"Hadi gel, hazır yağmur yağıyorken yüzelim biraz." Jeongguk'un yaptığı teklifi anında reddettim, delirmiş olmalıydı. "Yağmurda yüzülmez ki. Hasta olursun." Bu sefer delirdiğimi düşünerek konuşan o oldu, bunu bakışlarından çok net anlayabiliyordum. "Hiç yüzmedin mi yağmurda?"

Başımı iki yana salladım, bir kere anneme sormuştum ama hasta olacağımı söyleyip reddetmişti.

Jeongguk baraja gittiğimiz günü tekrar yaşatır gibi önce tişörtünü, ardından da pantolonunu çıkarırken bana seslendi, "Gelmiyor musun?"

Lavenders || TaekookWhere stories live. Discover now