10

1.4K 178 102
                                    

"Eğer birbirinize açıldığınız gün sevişmeseydiniz yine de aranızda bir ilişki olur muydu? Yani, sonuçta bu homoseksüel ilişki çok yeni bir şeydi ya senin için. O zaman yaptığın kadar cesur olamasaydın ve kendini geri çekseydin bekler miydi seni?"

Anlamıştı. Gözlerinden anlayabiliyordum ki ondan ve eski ilişkisinden bahsetmediğimi anlamıştı ama ben anlamasını istemiyordum. Gözlerim tedirginlikle yüzünde gezindi, dudaklarının hafifçe kıvrıldığını görebiliyordum.

"Hayır, beklemezdi. Ne o beni beklerdi ne de ben onu beklerdim sanırım."

Yüzüm düşerken kafamı önüme çevirdim, ne sanıyorduysam zaten. Yine de az önceki konuşmanın aramızı bozmayacak olmasını umuyordum. Belki de ona sorduklarımın kendi hislerimle alakası olmadığını ve tamamen hetero olduğumu söylemeliydim, evet, bunu yapmalıydım.

Yanlış anlaşılmayı düzeltmek için ona döneceğim sırada benden önce davranarak kollarını bedenime doladı, sağ tarafımdan sarıldığı için omzun göğsüne yaslanıyordu.

"O zamanlar hormonları tavan bir ergendim ve karşımdaki de sadece görüşünü beğendiğim, sadece görünüşümü beğenen başka bir ergendi."

Sağ kaşımın hemen bitiminde hissettim dudaklarını, nasıl mümkündü bilmiyordum ama şefkati hissedebiliyordum öpücüğünde.

"Şimdiyse beklerim. Beklememe değeceğini biliyorum."

Jeongguk beni öldürecekti. Yemin ediyorum, bana kalp krizi geçirttirecekti ve ben buna razıydım. Kolları arasında yarım tur dönüp göğsümü göğsüne yasladım ve kollarımı beline doladım, ona sarılmayı seviyordum.

Çok da fazla olmayan bulaşıkları hallettikten sonra ona yola devam etmesini, benim bir telefon görüşmesi yapacağımı söyledim. Soru sormadan öne geçtiğinde bir kez daha kapalı olan telefonumu açıp cevapsız çağrıların düşmesine izin verdim, en kısa sürede hattımı değiştirmeliydim.

Birkaç dakikalık telefon görüşmesinin sonunda Jeongguk'un yanına geçip oturdum. Yolun az ilerisinde gördüğüm şehir merkezi tabelası bana bir fikir verirken Jeongguk'tan içeri girmesini istedim, hala biraz tuhaf geliyordu nereye istersek oraya gidiyor olmamız.

"Hadi soru cevap yapalım!" Şehir merkezine daha bir saat olduğunu görünce ortaya böyle bir fikir atmıştım, o da kabul etmişti. Normalde doğruluk mu cesaretlilik mi oynamayı teklif ederdim ancak biliyordum ki Jeongguk'un ondan isteyeceğim şeylere cesaret etmesi için bir oyuna ihtiyacı yoktu. Oynamayı kabul ettiğinde ilk sorumu sordum, "Tarihi yerler mi doğal yerler mi?"

"İstisnalar hariç doğal yerler."

"İstisnalar?" diyerek biraz daha açmasını istediğimde tek şehir söyledi bana, "İstanbul."

Güzel bir şehirdi. Hiç gitmemiştim ama çok duymuştum, buram buram tarih kokuyordu şehir.  "Eğer bir gün karavanı ülkeden çıkarmanın bir yolunu bulursam gitmek isterim oraya. Ve Norveç'e, Kazakistan'a, Çin'e... Gitmek istediğim çok yer var."

"Ben de seninle gelmeyi çok isterim."

"Benimle gelmeni çok isterim." dedi gülümseyerek. "Şehre ne için gidiyoruz?"

"Saç boyası almaya." Dönüp bana baktı, şaşırmış gibiydi biraz. "Hangi renk?"

"Soru hakkı bende, ama kırmızı. İlk dövmen hangisiydi?" Vücudunda çokça dövme olduğunu biliyordum, tek kolu tamamen dövme kaplıydı ancak ensesinde, göğsünde, hatta bacaklarında bile dövmeleri vardı. Barajda yüzdüğümüz gün görmüştüm onları, dikkat ettiğimden değil tabii ama fazlasıyla göze çarpıyorlardı.

Lavenders || Taekookحيث تعيش القصص. اكتشف الآن