1

3.6K 245 112
                                    

Lanet olası ruhsat.

Nerede olduğuna dair hiçbir fikrim olmayan ruhsatı aramaya başladım. En sonunda koltuğun sol tarafındaki küçük bölmede bulduğumda başımda bekleyen polis memuruna uzattım. Ehliyetimle beraber ruhsat da incelenirken gözlerim telefonuma ilişti.

Annemden ve Eunji'den cevapsız aramalar vardı. Babam ise yalnızca mesaj atmıştı. Memura hızlıca bir göz attım, işi uzun sürecek gibiydi. Telefonumu elime alıp önce babamdan gelmiş olan mesaja baktım.

Düğüne birilerini daha davet ettiğini söylemişti, çok da umrumda değildi açıkçası. Düğünün kalabalık olması daha iyiydi aslında. Ona kısaca sorun olmadığını yazıp müstakbel eşimi aradım, anneme sonra dönebilirdim.

"Taehyung? Yola çıktın mı diye sormak için aramıştım ama müsait değilsin sanırım."

"Şu anlık vaktim var, sonrasında araba kullanmaya devam edeceğim. Merak etme yola çıktım çoktan."

"Araç kullanırken telefon kullanmıyor musun? Bunu öğrendiğim iyi oldu, evlenince seni aramak yerine mesaj atarım öyleyse."

"Evet, iyi olur. Her neyse sanırım gitmem gerekiyor, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Telefonun kapatıp bana doğru gelen polis memuruna uzandım, ehliyet ve ruhsatımı geri almayı bekliyordum.

"Arabadan iner misiniz bayım?"

Anlamaz gözlerle emniyet kemerinin kilidini açıp dışarı adımladım, bir sorun var gibi gözüküyordu. En kısa sürede hallolmasını umdum, düğününe giden yolda sorunlarla karşılaşmak istemezdim.

"Araç size mi ait?"

"Hayır, kendi aracım tamirde olduğu için bir arkadaşımınkiyle geldim."

Evet, benim şansım buydu işte. Düğünüme bir hafta kala arabamın bozulması! Üstelik polisin sözlerinin devamı kötü şansımın bununla sınırlı olmadığını kanıtlıyordu.

"Arkadaşınızı arasanız iyi olur çünkü aracın muayene tarihi 2 ay geçmiş. Araba için çekici çağırdık. Sizi alabilecek birilerini aramanızı tavsiye ederim, polis arkadaşlar size en yakın dinlenme tesisine kadar eşlik edecektir."

İçimden Seokjin hyungun ihmalkârlığına söylenirken karşısımdaki adamı onayladım. Yapacak bir şey yoktu, olası çözüm yollarını düşünmeye başlamalıydım.

Aracın bagajından bavulumu çıkarıp anahtarı teslim ettim. Trafik polisi arabasının yolcu koltuğuna yerleşirken seçeneklerimi değerlendiriyordum, en iyisi şehre döndükten sonra bir araç kiralamak gibiydi.

Bu düşüncenin yarattığı farkındalıkla ehliyetimi çevirme yerinde unuttuğumu fark ettim, yanımdaki polisin akıl edip almış olmasını umuyordum yoksa geri dönüp almam gerekecekti.

Yirmili yaşlarda gözüken gencin dikkatini çekmek için hafifçe öksürdüm, anlık bana dönen bakışlar geri yola odaklanınca aklımdaki soruyu dile getirdim.

"Ehliyetim sizde mi acaba?"

"Size söylemediler mi? Ehliyetinize 30 gün süreyle el koyulacak. Sonrasında Seoul Karayolları Genel Müdürlüğüne gidip geri alabilirsiniz."

Daha ne yanlış gidebilir diye düşündüm, neyseki tedbirli davranıp bir hafta önceden yola çıkmıştım. Bir şekilde eve dönüp otobüs bileti bulabilirdim. Evet, şimdiki önceliğim eve dönmek olmalıydı.

Dinlenme tesisinde indikten sonra polise teşekkür edip masalardan birine geçtim, kendisime aldığım filtre kahveyi yudumlarken rehberimdeki isimleri tek tek incelemekle meşguldüm.

Öncelikle Seokjin'i arayıp arabanın durumu hakkında bilgilendirecekken çalan telefonum zaten büyüğümün olaydan haberder olduğunu gösteriyordu.

Telefonu yanıtlayıp kısa bir süre konuştuktan sonra kapattım, Seokjin'den beni almaya gelmesini isteyemezdim çünkü arabası olmadığını biliyordum.

Aklıma Seojoon'u aramak geldiyse de vazgeçtim, bugün kızının doğum günüydü ve arkadaşımın zor durumda bana yardım edeceğini bilsem de ondan bunu isteyemezdim.

Parmaklarım Bogum'un üstünde durdu, birkaç saniye onaylandıktan sonra bu numarayı da aramadan geçtim. Büyük ihtimalle numara artık lise arkadaşıma ait değildi bile, yıllardır silmeye kıyamadığım numarayı bir kez olsun arayacak cesaretim olmadığı için bilemiyordum.

Jimin'i aradım, Jimin ne olursa olsun herkese yardım ederdi. Sorunu varsa dinler, çözüme kavuşturmak için elinden geleni ardına koymazdı. Telefon ilk çalıştan kapandığında Jimin'in sınavda olduğunu hatırladım, Jimin tıp okuyordu ve bugün büyük ihtimalle akşama kadar yoğun olacaktı.

Rehberimde biraz daha aşağılara indiğimde Namjoon hyung çıktı karşıma. Bem üniversite son sınıfken Namjoon hyung araştırma görevlisi olmuştu ve aramızda ne kadar öğretmen-öğrenci tarzı bir ilişki olsa da arkadaş sayılırdık.

Telefon 2. çalışta açıldığında kısa bir konuşmanın ardından konuyu mecvut durumuna getirdim, aldığım yanıt kendime kızmama sebep olurken bir kez daha telefonu kapatıp galeriye girdim, Namjoon Hyung'un ehliyeti olmadığını nasıl unutmuştum?

Son kez şansımı denemek için iş yerinden arkadaşım Ji Hyo'nun ismine tıkladım.

Telefon ilk çalışta açılırken bu sefer şansımın yaver gideceğine emindim.

"Taehyung, araba kullanırken beni mi aradın sen?"

"Maalesef araba kullanmıyorum Ji Hyo. Başıma gelmeyen aksilik kalmadı."

Başımdan geçenleri bir bir anlatırken bir yandan kara kara ne yapacağımı düşünüyordum. Ji Hyo sabırla tüm hikayeyi dinlediğinde bu sefer bir çözüm yolu bulduğumu sanmıştım ancak çok geçmeden yanıldığımı fark ettim.

"İşte böyle, ben de seni aradım."

"Taehyung, çok üzgünüm ama sen yokken senin müşerilerini de bana devrettiler. İşim başımdan aşkın anlayacağın, özür dilerim ancak bugün akşam 8'den önce çıkabileceğimi sanmıyorum."

Bir yandan kendi adıma üzülürken bir yandan da arkadaşım benim işlerimi yüklendiği için suçlu hissediyordum.

"Suçlama kendini, ek mesai ücretimi aldığım sürece benim için sorun yok."

Ji Hyo bir nebze olsun içimi rahatlatırken ayağa kalkmış, biten kahvemi çöpe attıktan sonra masama geri yönelmiştim. Bu sırada Ji Hyo da veda edip telefonu kapatmıştı.

Adımlarımı yönelttiğim masaya çoktan birilerinin oturduğunu görünce yüzüm ekşidi, bavulum da kenarda duruyordu oysaki. Kör müydü bu çocuk?

Etrafıma bakıp boş duran onlarca masayı gördükten sonra tartışmanın gereksiz olduğuna kadar verdim ve bavulumu masanın altından çıkardım. Başka bir masaya doğru ilerleyecekken eski yerimi kapmış olan genç sözleriyle durdurdu beni. "Gidiyor musunuz?"

"Evet, sorun değil başka masaya geçerim."

Ellerini sallayarak onu yanlış anladığımı ima etmeye çalıştı, karşı koltuğu oturmam için beni davet ettiğinde içimde merak duygusu oluştu.

"Bilerek buraya oturmuştum, sizinle konuşmak için. Eğer gitmiyorsanız buyurun lütfen."

Demek ki kör değildi. Şaşkınlıkla karışık merak içerisinde koltuğa oturup bavulumu masanın kenarına tekrar yaklaştırdım. "Konuşmanızı dinlemiş gibi olmak istemem ama düğününüze yetişmeye çalışıyorsunuz sanırım?" Karşımdaki adam sorarcasına konuştuğunda küçük bir onaylamayla yetindim, hala konunun nereye gittiğini çözememiştim.

"Eğer isterseniz sizi gideceğiniz yere götürebilirim."

Bu harika bir fırsattı ancak yabancıların arabasına binebileceğime emin değildim, üstelik adını bile bilmiyordum karşısımdaki gencin.

"Jeongguk."

"Efendim?"

"Bununla başlamam gerekirdi, ben Jeongguk."


NISAM ICIN YENI FICE BAŞLIYORUMM

Oylar umrumda değil pek ama yorum yaparsanız çok mutlu olurum 🥺🥺

Lavenders || TaekookTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang