Soner'e de kızamıyordum. Onun da bir suçu yoktu ancak benim de yoktu. Bu hâle gelmemiz beni çok üzüyordu.

Otobüse binip uzun sayılabilecek bir yolculuktan sonra okulun önünde inmiştim. Bahçede gezinen tek tük öğrenciye kısa bir bakış attım okul binasına doğru yürürken. En köşedeki bankta, her zamanki yerinde oturan Ozanla göz göze geldiğimizde hızla önüme dönmüştüm ancak o saniyelik bakışmada bile ayağa kalkıp bu tarafa yürümeye başladığını fark etmiştim.

Mümkünmüşçesine adımlarımı daha da hızlandırıp birkaç saniye içerisinde okula girdim. Merdivenleri ikişerli adımlarla çıkarak sınıfa ulaştığımda sıramızda Soner'i görmeyi ummuş ancak ne yazık ki boş sırayla karşılaşmıştım. Sınıfta üç kişi vardı ve hepsi de kendi hâlinde telefonla uğraşıyorlardı.

Sırama oturup çantamdan kitaplarımı çıkarmaya başladığım sırada sınıfa Ozan girmişti. Adımları benim olduğum tarafı takip ediyordu. Ne saçmalayıp sinirimi bozacağı düşüncesiyle sırama ulaşmasını beklerken aynı zamanda onunla ilgilenmiyormuş gibi davranarak test kitabımdan kaldığım sayfayı açtım. Kalemi elime alıp sayfanın başındaki ilk soruda göz gezdirirken bir el kitabın kapağını sert bir şekilde kapatmıştı.

"Benden kaçınca kurtulabileceğini mi sanıyorsun? Aynı sınıftayız farkındaysan."

Kafamı kaldırarak yüzüne baktım. "Sen de herhalde dünyanın senin etrafında döndüğünü sanıyorsun. Senden neden kaçayım?"

Başını sağa doğru yatırdı. "Basbayağı benden kaçtın bahçede."

"Farkındaysan okula doğru yürüyordum Ozan, bundan nasıl senden kaçtığımı çıkardın?" Kafasının içinde nasıl bir hayal dünyası kuruluydu çok merak ediyordum doğrusu.

"Hayır, benden kaçıyordun." dedi ısrarla.

"Tamam Ozan," Salağa laf anlatmak çok zordu. "Sen öyle san."

Gevşek bir şekilde gülümsediğinde gözlerimi devirip az önce kapattığı kitabımın sayfalarını açtım. Onunla muhattap olmak istemiyordum. Aynı şekilde Ozan'ı görmek dahi istemiyordum, sesini duyunca midem bulanıyordu fakat ne yazık ki okullar kapanana kadar haftanın beş günü saatlerce aynı ortamda bulunmak zorundaydık. Elimde olsa onun varlığını yeryüzünden silerdim.

Onun yüzünden Soner tek dostundan olmuştu. Onun yüzünden Soner bu koskoca okulda tek bir kişiyle iletişime geçemiyordu ve yine onun yüzünden Soner sayısız kişiden psikolojik baskı görüyordu. Her ne kadar umursamadığını söylüyor olsa da kimse bu duruma kayıtsız kalamaz, bir şekilde kafasına takardı.

"Saçmalaman bittiyse başımdan gider misin? Test çözeceğim."

"Diğer her şeyin gibi beni kovuşun bile nazik," dedi eğlenen sesiyle. "Başka ne yönlerin var böyle nazik olan?"

"Siktir git Ozan." diyerek bahsettiği nazikliğimden sıyrıldım. Kaşlarım çatılırken dişlerimi birbirine bastırmıştım. "Siktir git."

Gür bir kahkaha attı. "Hırçın hâline de bayıldım. Bence böyle daha ateşlisin."

"Sen her iki hâlinle de bok gibisin, onu ne yapacağız?"

Kahkahası dinerken yüzü sert bir hâl almıştı. "Tamam, sen de abartma." derken söylediğim şeye sinirlendiği belliydi. Bu sefer keyiflenen taraf ben olmuştum. "Zoruna gittiyse def ol başımdan."

Çenesiyle yan tarafımı işaret etti. "Seninki gelmemiş," dedi konuyu değiştirerek. "Kim bilir hangi bok çukurunda sabahlamıştır da okulun yolunu bulamamıştır."

İşte bu beni gevşek gevşek konuşmasından daha çok etkilemiş ve sinir etmişti. "Doğru konuş Ozan," dedim öfkenin hâkim olduğu ses tonumla. "Soner'i kendinle karıştırma."

İZLER KALIR Where stories live. Discover now