15. BÖLÜM

98 12 19
                                    

Uzun bölüm uyarısı :)

Tuğkan - Sokakta Depresyon🎶
🌙

Bazı anlarda yaşadığımıza şükrederdik. Çektiğimiz tüm acılara, yaşadığımız tüm sıkıntılara rağmen iyi ki demeyi savunurduk. İyi ki yaşamışım, iyi ki büyümüşüm ve iyi ki bu andayım. Benim bu hayatta keşkelerim olduğu kadar iyikilerimde vardı, ve bazı insanlar en çok iyikilerimi hak ediyordu.

Annemin o sözü 25 yaşımda bile hayatımdaydı, birini kaybetmeden önce iyi ki varsın demeyi unutmamalıydım. İyi ki varsın ve acı da çektirsen iyi ki hayatıma girip bana bir şeyler öğrettin.

İyimser bir ruh halinde veya umut dolu bir insan değildim ama ben kırıldım diye dünyanın durmayacağının bilincinde bir bireydim.

Şimdi de şükrediyordum; Arsal'la tanışmama sebep olan her anıma.

Dudakları beni zindanlarımdan çıkartıp kendi gökyüzüne dahil ederken her şeyi geride tutacak kadar iyi hissediyordum. Parmaklarımı saçlarına gömdüm, aldığı derin nefesi içime çektim. Beline doladığım bacaklarımı daha da sıkarken ne ara buna muhtaç hale geldiğimi sorguladım.

Ne ara Arsal'ın dudakları sudan farksız hale gelmişti? Ne ara oksijenin bile gerekliliğini sorgular duruma düşmüştüm? Hayat gerçekten büyük bir şakaydı. Alt dudağımı iki dudağının arasına aldığında dudaklarımdan firar eden kısık sesle gözlerimi sımsıkı yumdum.

Nemli dudaklarının verdiği his aklımı kaybetmeme neden oluyordu ve dursun istemiyordum. Arsal dudağımı çekiştirerek bıraktı, alnıma yasladığı alnı ile derin bir soluğu içime çekerken artık nerede burnuma gelse tanıyacağım kokusu içime doldu.

Yağmurun ıslattığı toprağın cezbedici bir kokusu olurdu, Arsal'ın teni bu kokuyla eş aynı kokuyordu.

"Buna doyamayacağım." Fısıltım rüzgâra rağmen aramızda hapsolurken az önce beni öpen dudakları kıvrıldı. Üç gündür her yalnız anımızda hissettiğim dudaklara üç asırda geçse doyamayacakmışım gibi geliyordu. Bu hastalıklı bir düşünce miydi? Yoksa normali mi buydu emin olamıyordum. Tek düşüncem bunu çok sevdiğimdi.

"Karşılıklı." Tek kelimesi gülümsemelerimizi birbirine bulaştırırken bacaklarımı belimden çekmeden onu kendime daha çok bastırdım. Sanki mümkünmüş gibi aramızdaki mesafeyi hiçe indirmeye çalışıyordum ama zaten esen rüzgâr bile bedenlerimizin arasından sızamıyordu.

Alnımı alnından çekip dudaklarımı sakallarını çevrelediği çenesine bastırdım. Ellerim yumuşak saçlarında gezerken çok değil birkaç ay önceki Ayza'nın bana yabancı gözlerle baktığına emindim. Ayza birine bu kadar kolay yaklaşmazdı, Ayza sevdiklerine canını verirdi ama bir adama bu kadar kolay temas etmezdi.

Ayza bazı temasların bu kadar iyi hissettireceğini bilmiyordu ama şimdi öğrenmişti. Arsal'ın belime hakimiyet kuran elleri baskısını arttırdığında oradaki yaralarımın acısını hissettim ama bu acı canımı yakmıyordu. Dudaklarımın yüzünün her zerresinde gezmesine izin verirken gözlerini kapattı. Yüzünü ezberliyordum, hiç unutmamak adına aklımın en derin köşelerine hapsediyordum çizgilerini.

"Her tartışmadan sonra bunu yaşayacaksak devamlı kavga çıkarabilirim." Diye mırıldadığında kendimi tutamadan ufak bir kahkaha attım. Sesimi duyar duymaz gözlerini açtığında gülüşüme değen gözleri parladı.

"Tartışmaya gerek yok." Dedim ellerimi saçlarından ensesine indirirken. "İstediğin zaman olabilecek şeyler bunlar." Cesaret gerektiren sözlerimle dudakları kıvrılırken ellerini yüzüme çıkardı.

NEVAWhere stories live. Discover now