13. BÖLÜM

177 32 39
                                    

Manga - Dursun Zaman🎶

Ağrı ve acı her yerdeydi.

Vücudumda, ruhumda ve her zerremde.

Bazen insanlar, olayları yaşadıkları anda değil de daha sonrasında anlamlandırabiliyordu. Yaşarken orada bulunan duygular seni bulunduğun karanlığa daha çok ittiği takdirde hiçbir şey hissedemeyebiliyordun. Beni çeken karanlık zifiriydi.

O karanlık hem milyonlarca duygu barındırıyordu hem de hiçbir şey hissetmiyordum.

Yaşadıklarım kapalı gözlerimin ardında kare kare belirdi. Yalvarışlarım, acı içindeki bedenim, sessizlik ve Sedat Vurgun. Artık baba kelimesi sadece canım acırken dilimden çıkıyordu. Zihnim bile o duygu yerine sadece bir isim koymuştu ama hiçbir şekilde karşılık bulamıyordu.

Baba neydi? 25 yaşımda tanımlayamadığım bir kelime. Belki bir his, belki bir düşman belki de en büyük eksiklik. Kimisi için en büyük armağan kimisi içinse en büyük ceza.

Benim en büyük cezam, Sedat Vurgun'du. Bir daha darbe yemeyeceğim dediğim her anda arkamdan ağzını kapatan, vücudumdan kanlar akıtan ve beni tüm dünyaya düşman eden. Peki hangi bedelin cezasıydı bu? Küçücük bir çocuk bir adamın dünyasına en fazla nasıl zarar vermiş olabilirdi? 

Uğraşma Ayza, bulamayacaksın.

Karanlığın içinde yankılanan iç sesim bu sefer canımı yakmak istememişti. Onu insan kalıbına soktuğumda 8 yaşındaydım. O ise hissettiğim acıya göre farklı bir yaşla geliyordu zihnime. Bu sefer 25 yaşındaki Ayza duruyordu karşımda. Çünkü yıllardır yanmadığı kadar canı yanıyordu bu sefer. Çünkü babasının verdiği ceza bu sefer çok ağırdı. Bu sefer eğlenmek istememişti.

Gözlerimi açmaya çalıştığımda şakağıma giren ağrının keskinliğiyle inledim. Elimi kaldırıp başıma götürmeye çalıştığımda kolumun kalkmaması beni daha da korkuturken ağzımdan çıkan kelimeleri kendim bile anlayamıyordum. Kulaklarım sanki saatlerce suyun altında kalmışım gibiydi. Karanlıkta kaldığımda ortaya çıkmayan çoğu acı şimdi yavaş yavaş vücudumda şekillenmeye başlıyordu.

"Ayza'm." Kendimi zorlayarak gözlerimi açmaya çalıştığımda beyaz ışıkla başıma giren ağrı daha çok arttı. Kulağım sesleri sanki günlerce suyun altında kalmış gibi algılarken kendimi zorlayarak dudaklarımı oynatmaya çalıştım. "Işığı kapat."

Tek elimi biri avucuna alırken vücuduma giren ağrılarla yüzümü buruşturdum. "Ayza, beni duyuyor musun?" Nerede duysam tanıyacağım ses ile gergin ve tetikte olan her zerrem rahatlarken gözlerimi tekrar açmaya çalıştım. Bu sefer karanlık olan ortam yüzünden rahatlarken üzerime eğilen Arsal'ın gözleri ile kalbimin acısı daha da arttı.

Ağlıyordu.

"Duyuyorum." Diye fısıldadığımda tek elini kaldırıp yanağıma dokundu. Dokunuşu öyle hafifti ki yüzümün ne halde olduğunu tahmin bile edemiyordum.

"O mu yaptı?"

İsteğim dışında gözlerimden akan yaşlarla, "Arsal." Diye fısıldadım. "Geldin."

"Geldim." Tek kelimesi içimdeki bütün ipleri koparırken bu sefer ağlamaktan sarsılan vücudum veya ismini söyleyişim yardım istediğimden değildi. Ölüm korkusunun beni terk ettiği noktada, bütün gardımı indirmiştim.

Anne, ben bu seferde babamın elinde ölmedim.

"Tamam." Arsal iki elini yüzüme çıkardığında ağlamam daha şiddetlendi. "Güvendesin. Gözlerini aç güzelim, hadi." Yaşlarla dolan gözlerimi açmaya çalıştığımda ağzımdan kaçan hıçkırığı kontrol edemedim. "Buradayım ben, bana bak." Her yeri bulanık gören gözlerim onun gözleriyle kesiştiğinde gözlerimin altındaki yaşları başparmakları ile sildi.

NEVAWhere stories live. Discover now