20

9.6K 1.1K 1.1K
                                    

Yorum alamamak yüzünden hevesle başladığım bu kurguya devam edesim kalmıyor

...

Güneşin ilk ışıkları, sınırdaki kulübenin küçük penceresinden içeri sızdığında direkt karşıda bulunan ikilinin yüzüne çarpmıştı. Gece boyu toplasan yalnızca iki saat uyumuş olan Albaydı tabii ilk uyanan, sonra ise doktor takip etmişti onu kirpiklerini kırpıştıra kırpıştıra açtığı gözleriyle etrafa bakarak. Her zaman olduğu gibi ilk olarak hiçbir şeyi sorgulamadan öylece kaldı, bulunduğu pozisyon sonradan sonraya dank ediyordu kafasına. Önce Albay'ın koluna sardığı iki koluna baktı, sonra da onun bacaklarına attığı bacaklarına, başı da omzuna yaslıydı üstelik. Resmen kalçası sandalyedeydi sadece, biraz daha zorlasa kucağında sayılabilirdi. Panikle bir atak yaparak ayağa kalktı ve ona dönmeden kulübe kapısına yürüdü hızlıca.

"B-ben gideyim artık."

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Albay da onun ardından yavaşça ayaklanırken. O, gecenin başından beri bulundukları pozisyona alıştığı için Doktor kadar -hatta hiç- şaşırıp paniklememişti. Birkaç adımda onun yanına vardığında Taehyung'un gerginlikten kaçırdığı bakışları, kendisi hariç her yere uğramıştı. Göz temasına girmemek rahatsızlık vermeye başladığında elini çenesine koydu ve kıpırdayan başının hareketini kesti. Bu sayede Taehyung'un gözleri nihayet Albayınkilerle, biraz farklı bir yoldan da olsa buluşmuştu. "Cevap versene Doktor, kime diyorum?"

"Nereye olacak ya sabahın köründe! Revire gidiyorum tabii."

"Geçireyim mi şu karşıya kadar?"

Albayın teklifine şaşıran Taehyung önce afalladı tabii, ondan bu tür yardım teklifleri almaya hâlâ alışamamıştı. Hatta gece nöbetinde kulübede uyumasına müsaade edebilmiş olması ki şaşkınlıkların en büyüğüydü, yani onun kadar işine düşkün birinden bu tarz bir iyilik beklenemezdi doğal olarak. Şimdi ise ona teşekkür dahi etmemişken gelen ikinci nazik teklif karşısında mahçup hissetmişti, az önceki panik ve sinirli hallerinden eser kalmamıştı. Ha belki bunda, çenesini tutan iki parmak da etkili olabilirdi ama şimdilik oraları karıştırmak istemiyordu.

"Ben...kendim geçerim yahu, gündüz sonuçta bir şeycikler olmaz."

"İyi tamam o zaman, dikkatli git." dedi Albay ve bir adım geri çekilerek eliyle dışarı işaret etti. Taehyung ise bir an boş bulunmuş ve düşündüğü şeyi yanlışlıkla dile getirmişti.

"Neden ısrar etmediniz?"

"Ne?"

"N-Ne! Hiç! Hiçbir şey, gidiyorum ben. Baybay Albay."

"Dok-"

"Gittim bile!"

Ve kaçtı Taehyung, ciddi anlamda koşarak uzaklaştı kulübeden. Eli havada, sözü yarıda kalmış olan Albay ise kapıdan onun gidişini izliyordu şaşkınlıkla. Neden mi ısrar etmemişti? Israr etmesini mi beklemişti yani? Onu nasıl böyle kafası karışık halde bırakabilirdi? En azından küçük bir teşekkürü hak etmiyor muydu? Kuralların dışına çıkarak nöbet saatlerinde sınır kapısında bir sivil bulundurmuştu, uyurken bedenine dokunmasına izin vermişti, hatta karşı yola kadar geçirmeyi teklif etmişti ama ne bir teşekkür almıştı ne de o anlamı taşıyan bir gülümseme. Resmen ardına bile bakmadan kaçmıştı.

"Utandı mı ki acaba?" diye mırıldandı kendi kendine. "Sonuçta bana sarılarak uyuduğunu anladı, utandığı için kaçmıştır...evet evet."

...

On beş yirmi dakikalık bir yürüyüşten sonra nihayet revire ulaşan Taehyung, saatin henüz altı olmasıyla ofladı. Normalde kapıları yedide açıyor ve muayeneye de yarım saat sonra başlıyordu ama bugünkü şartlar gereği kulübede daha fazla kalmak yerine revire erken gitmeyi tercih etmişti. Kendince en doğru kararı da vermişti tabii, orada durursa Albay'la nasıl hesaplaşacağını bilmiyordu. Ha, bu sonsuza kadar ondan kaçağı anlamına da gelmiyordu elbette, en kısa zamanda evine uğrayıp teşekkür edecek ve geçen gün habersizce cebine attığı mektubu yerine koyacaktı. Zaten günlerdir vicdan azabı çektiği için geceleri rahat uyuyamıyordu, üstelik abisi de Kuzey'deyken bu kağıttan bir an önce kurtulmalıydı.

near here |taekook✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin