chapter twenty eight

672 54 175
                                    

Selam öncelikle, umarım iyisinizdir. Bölümün büyük bir kısmını önceden yazmıştım ama bir yakınımın vefatı üzerine devamını getirecek isteği kendimde bulamadım. Bugün okumak için girip biraz neşelendiğimi görünce anlamadan yazmaya başlamışım cidden, bittiği gibi de yayınlıyorum. Umarım beğenirsiniz, fazla hoşlanmasam da daha fazla arayı açmak istemedim. Keyifli okumalar.

                                ***

"Dikkatimi dağıtıyorsun." dedi, kahve deri kaplamalı sıkı direksiyonu tutarken bir an için bana bakmıştı.

Kendime çektiğim dizlerimin üzerindeki kollarımdan kaldırdım kafamı. "Hayır, dağıtmıyorum." dedim, bacaklarımı iki yana eğmiş ve bağdaş kurarak ona bakmaya devam etmiştim. "Dokunmuyorum bile."

Alayla gülümserken tekrar yola döndü, aynadan arkasını kollamıştı. "İzlemen yetiyor."

Kıkırdayarak uzanmış ve ellerimle yüzünü kendime çekip yanağından öperek tekrar yerime oturmuştum. Son iki haftadır o kadar öpülesi ve kibardı ki, bir saniye bile ondan uzak kalmam tenimin gıdıklanmasına neden oluyordu.

"Rahat dur." dedi yandan yandan bakarken. Ses tonu neyi kastettiğini anlamamı sağlamıştı sağlamasına ama, dediğim gibi, tenim gıdıklanıyordu. Bu yüzden tekrar uzanıp ellerimi çenesiyle ensesine uzatmışken, bir an yola bakmayı kesip bana dönmüş, yanağımdan destek alarak öpüşüme karşılık vermişti.

Gözlerim irice açılırken hızla geri çekilmiş ve torpidonun olduğu kısma ellerimi koyarak bağırmıştım. "Önüne bakar mısın? Kaza yapacağız!"

"Yetmişle gidiyorum!"

"Önüne bak!"

"Tanrım." diye isyan etti. Önüne dönüp dudaklarını yalarken kafasını iki yana sallıyordu. "O zaman rahat dur."

Kollarımı göğsümde birleştirip kendi camıma döndüm. İstediğimiz zaman öperken de ona soracaktık tabii ki.

"Bugün öpüşmek yok." dedim yarı tavırlı bir hâlde. Bazı kurallar sokabilmeyi deniyordum en azından.

Burnundan nefes vererek gülünce kafasını salladı. "Tabii," dedi, gözü hâlâ yoldayken elini uzatarak bacağımı cimciklemiş ve ardından kızaran yere bir de vurmuştu yavaşça. "Bunu hatırlatacağım."

Acıyan yere elimi koyup dil çıkardım. Bu kadar iradesiz olacağımı düşünmesi bile komikti. Ve belki, bir an için isteyecek olsam dahi, bunu geri çeviremeyecek kadar kendi de iradesizdi. Çünkü bunu öğrenmiştim, deneyimleyerek.

Bana olan dominant tavrı veya tüm bu üstünlüğü benim bir hareketime bakıyordu her şeyin sonunda. Bunu iyi niyetini suistimal etmek olarak görebilirdiniz, aynen öyleydi, tek başarım.

Yolun kalanını ara sıra navigasyon, son on dakikasınıysa kendi hafızama güvenerek tamamlamıştık. Nihayet asfaltın bittiği ve tanıdık çakıl patikanın başladığı yollara geldiğimizde heyecanla camımı indirip başımı dışarı çıkardım.

Gözlerimi kapatarak içime çektiğim ilk kokunun yeni yeşeren çimenler olmasıyla burnumu kırıştırıp gülümsedim. Araba hareket ettikçe ardından gelen, yüzümü yalayıp geçen kardelen kokularıyla gözlerimi araladım. Babamla geldiğimizden bu yana, o sarımtırak kasaba havası dağılmış, yerini daha çok yeşilin tuttuğu bir doğaya bırakmıştı. Baharın geldiğini müjdeleyen yıldız çiçekleri peş peşe sıralanmış, ahşap evlerin bahçelerinde boy gösteriyordu.

Sıkıcı kasaba şimdi renk renk çiçekleri, cıvıldayan kuşları, seyrek insanları ve havasıyla, güneşin parlak mart ışıkları altında renklenen bir cennete dönüşmüştü bir buçuk ay gibi kısa bir süre içinde.

Prohibited Love ➼ LarryWhere stories live. Discover now