chapter twenty two

628 59 438
                                    

Daha fazla geciktirmemek adına kontrol etmeden atıyorum. Mantık hataları ve yazım yanlışları olursa görmezden gelin. Yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar. <3

***

Kendimi ve onu savunabileceğim tek bir kelime olmadığı, veya olsa da o yüzü kendimde bulamadığım için önümde birleştirdiğim ellerime bakmaktan fazlasını yapamıyordum. Tarafımı savunmak adına ağzımı açtığım her saniye ise ya müdür tarafından sözüm kesiliyor, yada söyleyeceklerimin ikna ediciliğini kafamda yeniden tartmak adına dudaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalıyordum.

Ağlamamak için her seferinde ovuşturduğum göz çevrem artık kızarmaya yüz tutarken kafamı bile kaldıramadan Louis'ye baktım. Benim aksime başı dik ve söylenenleri kabul etmiyor gibi sert bir ifadeyle çocuğu dinliyordu.

"Bay Tomlinson'dan şikayetçiyim ve işinden men edilmesi için elimden geleni ardına koymayacağım."

18 saat önce, Balo gecesi.

Yaklaşık üç kez üzerinden çıkarıp her seferinde buruşuk olduğunu iddia ettiği gömleğin başka bir bölgesini ütüleyip yeniden giyen Liam tekrardan memnuniyetsizce süzdü üstünü. Niall yatak başlığına sırtını verip elindeki süt mısırı yerken dikkatle Liam'ı izliyordu. Kendi iradesiyle kendini jüri ilan etmişti ve bir şeylerden anlıyormuş gibi yorum yapıyordu durmadan.

"Yeter Liam, o kadar çok ütülersen kağıt gibi olur gömlek." dedi bu kez de. Serçe parmağıma da sürdüğüm siyah ojeden sonra kapağını avcumun içiyle kapatıp ayaklandım ve ellerimi iki yana sallamaya başladım.

"Bence de gayet güzel oldu. Kırışıklık da göremedim." dedim güvence vererek. Aynaya nihayet arkasını dönerken biraz daha gülümsüyordu. Ardından şifonyerime ilerlemiş ve üstündeki parfüm şişelerini karıştırmaya başlamıştı.

"Geç kaldığınızın umarım farkındasınızdır." kolundaki saate baktıktan sonra biraz hesaplama yapar gibi gözlerini kıstı. "Balo başlayalı yarım saat olmuş. Yemekler dağıtılmıştır bile, şansınıza küsün."

Liam aceleyle bir parfümü eline aldığında kaşlarımı çatıp kendime çekiştirdim cam kutuyu. "Bunu ben kullanacağım."

Sorun değilmiş gibi önüne dönüp klasik bir taneyi eline geçirmiş ve üzerine sıkmaya başlamıştı. Tırnaklarım kurumasa da bende parfümü boynuma ve bileklerime sıktım. Aceleyle lip balmı da dudaklarıma yedirdikten sonra telefon ve cüzdanımı alarak kapıya ilerledim.

"Hadi Liam, çıkıyorum ben." merdivenleri indiğim sırada Lexie de salondan çıkmış ve alıcı gözüyle beni birkaç saniye süzdükten sonra gülümsemişti. Yanına indiğimde beklemeden yanaklarıma asılıp ikisine de sulu bir şekilde öpücük bırakıp geri çekilmişti.

"Dikkat çekmeyecek bir şey aldım dediğin gömlek bu muydu?" dedi ellerini omuzlarıma yerleştirip tekrar beni süzerken. "Gözlerini senden alabileceklerini sanmıyorum."

Utanarak başımı eğdim. Mağazadayken gömlek, dekoltesi dışında gayet sıradan gelmişti gözüme ama evde deneyip de dövmelerimin üstünde gerçekten güzel gözüktüğüne kanaat getirdiğimde bende biraz abartıya kaçmış gibi hissetmiştim dürüst konuşmak gerekirse. Üstelik üzerimdekinin rengi yetmezmiş gibi Niall'ın, ekliyorum, İrlandalı moda ikonu Niall James Horan'ın, dileği üzerine bir de vücut losyonu sürmüştüm ve aslında bizi geciktiren de buydu. İlk sürdüğümüzde içindeki altın pigmentini ayarlayamamış ve sime batırıp çıkarılmış bir oyuncak bebeğe dönüşmüştüm. Ardından bunu silmekle uğraşmış ve kalanını da öylece bırakma kararı almıştık.

Prohibited Love ➼ LarryWo Geschichten leben. Entdecke jetzt