"Biri gelecek şimdi göreceğiz günümüzü." diye mırıldandım toparlanmaya çalışırken.

"Gelsin... Karımı özledim, sarılıyorum ne var bunda?"

Bakışlarım kapıda dolandı. İçerideki gülüşmelerin gürlüğüne tezat sessizce kıkırdadım. "Tabi canım babamla ağabeyim de öyle diyordu zaten..."

Başını kaldırıp bana bakınca bende yan yan ona baktım. Hemencicik çatılmıştı o kaşları.

"Sus hatırlatma. Ahmet babaya kalsa akşam yanında yatamıyordum zaten az daha. Emre desen ben bi fırsat bulayım yanına geleyim diye aranıyorum, hepsine engel oluyor. Buraya bile babam su isteyince getireyim diye kalktım hemen, sen otur ben getiririm eniştecim diyor it."

Kıkırdamam büyümesin diye büyük bir uğraş vererek elimi ağzıma kapadım.
Dün akşam babamın 'Ben kızımla uyuyacağım' lafları eşliğinde Alkan'ın anbean kızaran suratı aklıma geldikçe kendimi zor frenliyordum zaten.

Bir de yanıma her gelmek istediğinde ağabeyimin Alkan'ın kolundan tuttuğu gibi 'Gel bak ne anlatacağım sana' diyerek peşinden sürüklemesi, onu krizlik noktaya taşıyordu yavaş yavaş. Bunda dün akşam parkta sinirlerinin gerilmesi de etkiliydi tabi. Ancak babam da ağabeyime destek çıkınca ses etmiyor, sabırla dinliyordu onları. Dün en son gecenin bir yarısı annemin azarlarıyla birlikte anca bırakmışlardı bizi.

Dün akşam parkta, bizimkilerin gelmesi üzerine Serkan'ın anında değişen alaylı ifadesinin yerini boş bakışlar almıştı başta.
Ağabeyim elindeki poşeti masaya fırlattığı gibi Serkan'ın önüne dikilip tek eliyle yakasından tutmuş, yaka paça bizden uzaklaştırmıştı.

Alkan ise Ferhat'a, bizim yanımızda durmasını tembihleyerek onların arkasından gitmişti.

Ferhat bizi sakinleştirip yerimize oturtmuş, herkese tek tek laf atarak muhabbet açmaya çalışmıştı. Onu tek dinlemeyen bendim bakıldığı zaman. Bizimkiler gelene kadar da pek sakinleşmiş sayılmazdım. Bir şey olmayacağını bilsem de ister istemez telaş yapmıştım.

On, on beş dakika sonra anca gelmişler o andan itibaren de sanki olay hiç yaşanmamış gibi davranmışlardı ikiside. Her ne kadar akşamdan beri birçok kez Alkan'a ne olduğunu sorsam da ses çıkarmamıştı. Bende üstelemeyi bırakmıştım açıkçası. Sonuç olarak aramızda problem olabilecek biri değildi. Sesi soluğu kesildiğine göre aklımı kurcalamasına da gerek yoktu.

"Bakıyorum hoşuna gitti? Şimdi bir ısıracağım ağzını yüzünü, göreceksin tatlı tatlı gülmeyi..."

Gözlerimi kocaman açıp ona bakınca dişlerini göstere göstere muzurca güldü. Her saniye bana daha da yanaşıp sol yanağımı dişleri arasına alarak hafifçe ısırdı.

"Alkan!" diye fısıldadım uyarı biçiminde. Bir yandan da elimle yüzünü ittirdim.

"Şitt, dur kız!" dedi sanki ciddiyetle yaptığı işini bozmuşum gibi.

Kafasını elimden kurtardı, iki elimi de hakimiyeti altına alarak hareketlerimi sınırlandırdı ve yeniden yanağıma yöneldi.

Alt dudağımı sarkıttım. Hep böyle oluyordu! Yenileceğimi bildiğim hâlde itişmekten geri kalmayınca zararlı çıkan nedense hep ben oluyordum...

Tek gözümü sıkıca kapatıp diğerini kıstım hafifçe. Kabullenmişlikle yanağıma gelecek baskısını bekledim.

Keskin dişlerinin varlığını hissettiğim an deyim niteliğinde olanlar oldu.

"Zühreee- estağfirullahh!"

Ece'nin çığlıkvari sesi ile anında açıldı gözlerim. Telaş içinde Alkan'dan ayrılma çabalarım karşlıksız kalırken kızgın olduğunu düşündüğüm bakışlar attım.

ALHAYAWhere stories live. Discover now