"Sus kız! Kocaya oflanmaz."

Dudaklarımı öne doğru büktüm. Kaşlarımı çatıp dirseğimi ardımdaki koca adamın karnına geçirdim.

Genizden sahte bir inleme koyverdi. Hafiften sallanan vücudu ile güldüğünü anlayabiliyordum.

"Ne ağır elin var senin de be hanım... Dur bakayım kaşlarını da çatmışsındır sen şimdi sinirlendin ya... Hattaa, o bir gün öpmekten suyunu çıkarmaktan korktuğum dudakların da öne doğru bükülmüştür kesin... Ahh ne yapsak? Sen bi bana dönsen de ben tahminlerim tutmuş mu diye bir baksam mı?.."

Kendimi tutmaya çalışarak sırt üstü döndüm. Bu kez engel olmadan kollarını az da olsa gevşetti. Az öncenin aksine çatılmamak için uğraşan kaşlarımı olabildiğince sıktım.

"Ne edepsiz bir şey olup çıktın sen be?"

Gözleri açılmıştı. Yüzündeki güzel gülümseme iyiden iyiye sırıtmaya dönmüştü. Sağ kolunu kafasına götürüp dirseğini yatağa yaslarken eliyle de kafasını destekledi.

"Edebsiz mi? Ben mi?..."

Kafasını geriye atıp dudaklarından güzel bir kahkaha dökülmesini sağladı. Ardından alaylı bakışlarını yeniden bana döndürerek "Sen edepsiz kelimesinin anlamını bildiğine emin misin yavrum?" dedi.

Tek kaşım havalandı. O'ysa alayla bürünen gözlerine ek, bin katı bir muzurlukla iyice bana yanaştı. "İstersen öğretebilirim..." diye fısıldadı kulağıma.

Gözlerimi kocaman açtım. Hemen yanımdaki bedeni, haylazlıkla dolu gözlerinin git gide kararmasıyla birlikte üzerime çıktı.

Omzuna bir tane geçirdim. Hiç umursamadan daha da yaklaştı.

"Kalsın, kalsın!" diye telaşla söylenmeye başlasam da şu dakika asla duymuyor gibiydi.

Hayır, o bu değil de geç kalacaktık yahu!

Dudakları yanağımı bulunca istemsizce gözlerimi kapattım. "Geç kalacağız!" diye yakındım son bi çare.

Elleri belimi iyice kavramış, vücudu biraz daha abanmıştı üzerime. Burnunu sürttüğü yerlere sulu öpücükler kondururken "Kalmayız..." diye fısıldadı.

Bir anda öyle bir kaptırmıştık ki kendimizi, sanki dünyayla olan bağımız kesilmişti. Seslere sağır, gördüklerimize kördük saki...

Dudakları, dudaklarımla birleşeceği sıra kapımız öyle bir gürültülü ile çalındı ki Alkan'ın bile zıpladığını hissettim.

"Heeey! Çitfe kumrular, size sesleniyorum, alooo? Hâlâ mı uyuyorsunuz?... Zühree! Alkaan!"

Hilal'in sesini duyar duymaz Alkan'ı üzerimden ittirdim. Artık nasıl bir telaşa girdiysem, normalde asla oynatamadığım koca bedeni sendelemişti.

Derin derin nefeslenerek bir kaç saniye kendime gelmeye çalıştım. Kalbim delicesine atıyordu. Bizi görmediğini bildiğim hâlde sanki yakalanmışız gibi utanmış ve korkmuştum.

Alkan'ın sert nefesini işitince sakin olmaya çalışarak, yüzüne baktım. Gözlerini sıkıca kapatmış, kaşlarını da olabildiğince çatmıştı.

Dudaklarımı birbirlerine bastırıp omzunu dürttüm yavaşça. Çatılı kaşlarını bir an olsun gevşetmeden gözlerini açtı.

Kapıyı işaret ederek üzerimden kalkması için hafif hafif baskı yaptım. Beni dinlemedi, hâlâ üzerimdeyken derince ve seslice ofladı.

"Ne var Hilal?!"

Sinirli sesi ile göz devirip, yüzünü ellerimin arasına aldım. Sakin olması gerektiğini sadece dudaklarımı oynatarak söylerken o aksine daha da çattı kaşlarını.

ALHAYAWhere stories live. Discover now