3

547 54 18
                                    


Bakışları altında çaresizce onaylamış, beni gittiği yere sürüklemesine izin vermiştim öylesine. Yaptığım saçmalıktı belki de ya da delilik ama mantıklı düşünemiyordum etkisi altında. Korkmuştum, heyecanlanmıştım, yıllardır tatmadığım duyguları saniyeler içinde yaşıyordum adeta. Hem hoşuma gidiyor hem de bu belirsizlik ürpertiyordu bedenimi, sırf etkilendim diye bir adamın peşine takılmak akıl karı değildi ama karşı koyamamıştım içimdeki asi duygulara.

Beni bileğimden tutmuş, koridorun sonunda sıralanan odalardan birine sokmuştu. Depo gibi gözüken bu yer oldukça pis ve tepemizdeki sarı lamba anca aydınlatıyordu etrafı. Sırtım kırmızı kapıya yaslanmış, sırt çantam çoktan yeri boylamıştı. Gitarist çocuk önümde duruyor, uzun boyundan ötürü başını eğmiş yüzüme bakıyordu. O kadar gergindim ki ona bakacak cesaretim yoktu, başımı eğmiş gözlerim ayakkabılarına odaklanmıştı. Her an pişman olacak gibiyken bir anda alnını benim alnıma doğru yasladı, nefesinin yüzüme çarptığını hissettiğimde içim titredi.

"Bana bak." diye mırıldandı, ses tonu sert değildi aksine nazikti. "Eğer istemiyorsan," dediğinde başımı hafifçe kaldırdım. Gözlerim onun ışıltılı göz bebekleriyle buluştu, ardından geri çekildi ve benden bir adım geriye çekildi. "Şuan çekip gidebilirsin, seni hiçbir şeye zorlamam."

Şaşkınlıkla bakakaldım. Böyle bir şey demesini beklemiyordum ve daha kötüsü ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum. Mantıklı olan şey buradan kaçıp eve gitmekti belki de ama istemiyordum işte, eğer gidersem bir daha bu hissi yaşayamayacağımdan korkuyordum. Bir daha ona bu kadar yakın olamamaktan korkuyordum.

"Hala adını söylemedin." dedim, yüzüne bakarak.

Dediğim şeye karşı sırıttı, yaklaştı, aynı mesafeye geldi. "Jeon Jungkook." dedi fısıltıyla, nefesimi tuttum. "Benimle tanıştığına memnun oldun mu?"

"Buna daha sonra karar vereceğim." dedim meydan okurcasına, güldü. Gülümsemesini görmek o klasik midemde kelebekler uçuşuyor ifadesini yaşattı bana, nasıl bu kadar etkileyici olabilirdi ki her bir hareketi.

"Bir şey yapmak istiyorum." dedi boğuk bir ses tonuyla. Meraklandım, korktum. "Sadece," dedi dövmeli elini saçlarıma götürürken. "Bana izin ver." Saç tutamımı dövmeli parmakları arasına doladı, baş parmağıyla okşadı. Gözleri dudaklarıma kaydı, ne olacağını biliyordum ve izin verdim.

Duraksamadı, bana atılırken sanki bunu  bekliyormuş gibi bir alt dudağımı emmeye başladı, dilinin hareketini hissettiğimde ise bedenim daha önce hiç hissetmediğim bir arzuyla doldu. Ellerini belimin iki yanına yerleştirdi, bedeninim kendi bedenine bastırırken kollarımı boynuna doladım. Sert bedenini hissedebiliyordum. Yıllardır bastırdığım cinsel arzularım bir anda açığa çıkıyordu sanki. Dilini ağzımda hissetmek beni şehvetli hissettiriyor, daha fazlasını istememe neden oluyordu. Öyle ki böyle bir hissi kendimi tatmin ederken bile yaşamamış ve hissetmemiştim.

Dudaklarını ayırdığında kızarmış dudaklarına baktım. Nefes nefese birbirimize bakıyorken beni yeniden öpeceğini sandım ama yanıldım. Ellerini belimden çekti, dizlerinin üzerine çöktü. Başını kaldırarak bana baktı, yüzümdeki ifadeyi sevmiş gibi sırıttı ve dudaklarını yaladı. Elleri eteğimin altından baldırlarıma kaydığında bedenim titredi, şaşırdım. Ne yapıyordu anlamadım. Parmakları eteğimin altına kadar uzanan çorabıma kaydı ve parmaklarını içine sokarak çıplak tenime dokundu. Ardından elleri çekti ve belime, eteğimin başladığı yere koydu ve yavaş yavaş yere indirmeye başladı. Eteğim ayaklarıma kadar düştüğünde bacaklarımda sadece dizlerimin üzerinde biten siyah çorabım kalmıştı. Bedenim şoka girmiş gibi donmuştum, tüm yetkileri vermiştim sanki ona her şeyi kabullenerek.

kuroi namida ☆ rosékookWhere stories live. Discover now