3.BÖLÜM

11.6K 1.1K 1K
                                    

Umarım severek beğenerek eğlenerek okursunuz. Keyifli bölümler 🖤




Mithat Can Özer - Ateş Böceği.
(Neden bilmiyorum ama bu şarkı bana tamamen bu kitabın enerjisini veriyor...)









Issız sokaklarda boş boş gezinirken, evime gitmekten özenle kaçınıyordum. Aslında eve elbet gidecektim, bunu biliyordum ancak bu gidiş benim için ne kadar geç olursa o kadar iyi olurdu. Artık kendi başımın çaresine bakmaya karar verdiğime göre korkularımdan kaçmayı değil, üzerine düşerek onları yenmeyi öğrenmeliydim.

Kendimi bir kuşa benzetiyorum aslında. Kanatlarım var, bacaklarım var. Uçmak için hiçbir engelim yok gibi gözüküyor. Bir cesaret gösterip kanat çırpsam uçabilecekmişim gibi geliyordu. O cesareti kendimde bulduktan sonra uçmak için heves edip kendimi göğe bırakıyordum. Zaten olan her şey o sırada oluyordu çünkü benim unuttuğum bir şey vardı. Benim kanatlarım kırıktı. Ne kadar istersem isteyeyim kanatlarım iyileşene kadar gökte süzülemeyecektim. İyileşecek miydim onu da bilmiyorum. Aslında şöyle bir sorgulayınca kendim hakkında hiçbir şey bilmediğimi fark ediyordum.

Küçükken insanların benim hakkımda ne düşündüğünü çok umursar, kafaya takardım. Öyle çekingen bir çocuktum ki, çocukluğumu bile doyasıya yaşayamamıştım. Artık böyle değildim. Kim benim hakkımda ne düşünüyor eskisi kadar kafama takmamaya çalışıyordum. Ne kadar başarabilirsem tabii.

Düşüncelerim içinde boğuşurken adımlarımın beni evimin önüne getirdiğini fark ettim. Düşüncelerim içinde o kadar boğulmuştum ki, nerede olduğumu bile bilmeyecek duruma gelmiştim. Saatlerdir yol yürüyordum ancak kendimi hiç yorulmuş hissetmiyordum. Sanırım kalbim kırıla kırıla hissizleşmiştim.

Adımlarım geri geri gitmemi bana söylese de dinlemedim. Korkularımın üzerine gidecektim. Kaçarak hiçbir sorunumu çözemezdim.

Belki de mantıklı kararlar veremiyordum. Gerçekten bilmiyorum. O adamlar tekrar eve gelip dosyayı almaya çalışabilirlerdi. Dosyayı teslim ettiğimi biliyorlar mı bilmiyordum ama eğer bilmiyorlarsa bu fırsatı kaçırmak istemeyeceklerdir. Evde olduğumu bilirlerse özellikle geleceklerini düşünüyordum çünkü kasayı açabilmeleri için benim parmak izime ihtiyaçları vardı.

Kendimi evin girişinde olan bahçenin çimlerine bıraktım. Eve girecek cesareti kendimde bulamamıştım. Sanırım korkularımın üzerine gitmek bende bu kadar oluyordu. Her an içeriden birisi çıkıp boğazıma yapışacak diye korku doluydum.

Çimlere uzanmış birkaç dakika boyunca gökyüzünü izlemeye dalmıştım ki telefonumun çalmasıyla aniden yerimden sıçradım. Elim kalbime giderken derin derin nefesler alıp verdim. Aniden bedenime gelen korkulardan nefret ediyordum.

Arka cebime attığım telefonu alabilmek için kalçamı yattığım yerden biraz kaldırdım. Telefonumu aldıktan sonra tekrar kendimi çime bırakmıştım.

Bakışlarım telefonun ekranına döndü. Ahu'nun aradığını görmemle birlikte dudaklarımda tebessüm oluşmuştu. En azından hala yanımda varlığını hissedebildiğim biri vardı.

Telefonu açarak kulağıma götürdüm. Daha ben konuşamadan Ahu adeta kulağımın dibinde çemkirmişti.

"Irmak! Sen neredesin ya?! Beni meraktan çıldırtmak mı istiyorsun?" Telefonu kulağımdan biraz uzaklaştırırken yüzümü buruşturdum. Birkaç saniye sonra mecburen tekrar kulağıma götürdüm telefonu.

"Ay Ahu, lütfen cırlama kulağımın dibinde. Zaten başım çatlıyor!" dediğimde cık cıkladı.

"Gerçekten yazıklar olsun. Dünden beri seni ne kadar merak ettiğimden haberin var mı?!" Sanırım onu gerçekten sinirlendirmiştim. "Öldüm öldüm dirildim! Bu dev komiserle ne yaptınız çok merak ediyorum! Babanla konuştun mu ne yaptın çok merak ediyorum! Benim güzel arkadaşım da beni karakolda bırakıp kayıplara karışıyor, telefonlarımı açmıyor. Ay bak yine sinirlendim!" dediğinde elimde olmadan güldüm. İşte şimdi kendimi daha iyi hissediyordum. Bunu fırsat bildim ve ağırca çimenlerden kalktım. Bir yandan da Ahu'yla konuşup kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

ÇALMA DELİLİĞİWhere stories live. Discover now