12

3.5K 368 801
                                    

"Felix..."

Hayır... Ağlamamalıydı. Saçma bir sebepti değil mi? Dışardan bakınca öyleydi. Ama o uğruna öleceği kişinin ona gözünü kırpmadan ateş ettiğine ağlamak istiyordu.

Tüm herşey o saniyelerde yerine oturuyordu. Bardan çıktıktan sonra patlatılması, Jin Hyungun oradan çıkarılması, pizzacı olayı... Hayır, hiç bir şey yerine oturmamıştı. Tüm bu acımasızlıkların nedeni neydi?

Donuk gözleri soru sormak için Felix'e döndüğünde Felix'in gözleri dolu kıpkırmızıydı. Sinirle tekrar oturduğu tabureyle yüzünü kapattı. Ağlıyor muydu? Neden?

"Felix... Nasıl yap.."

"SUS!"

Bir anda bağırmasıyla boş odada yankılanan ses onu ürküttü. Felix'in yüzünden kaldırdığı eller boşlukta kaldığı için titrediği belli oluyordu. Gözlerinin altı ve etrafı kıpkırmızıydı.
Duygu karmaşası yaşıyordu.

"Sus..."

"Hiç bir şey bilmeyen o cahil ağzınla sus..."

Bu kelime Hyunjin'in agresif tavırlarını uyandırmıştı.

"Ne? Neyi bilmiyorum Felix! Acımasız, vicdansızın teki olmandan başka bilmediğim şeyler de mi var ha! Söylesene! Merak etme koymaz."

Etrafına dönüp baktığında delik deşik olan ölülerle karşılaşınca tekrar Felix'e döndü.

"Şu halime bak... Bana yaptığına bak Lixie. Bir sürü cesetin arasında bir sandalyeye bağlı ölmeyi bekliyorum."

"Söylesene Lixie, nasıl bu kadar vicdansızsın. Belki de tanıdığın insanlardan en çok yaşama sevinci olan bir insandım, belki sana en çabuk değer verip seven bir insandım."

"Ama sen... Sadece ucube bir vicdansızsın."

"Sus dedim, sus, sus, SUS!"

Tüm sesiyle ve siniriyle elindeki silahı sıktı. Şanslı ki Hyunjin'e sekmeyen mermiler sadece sinirle atılan bir mermi olarak kaldı.

Felix sakin olamıyordu. Ona herşeyi anlatmak istiyordu. Çünkü onu öyle tanımasını istemiyordu. Üstelik ona ölümüne değer vermiş bir insana karşı. Kim severdi ki bu kadar kısa zamanda onu? "Kim sever ki beni?"

Silahın sesiyle refleksle gözlerini kapatan Hyunjin sıktığı gözlerinden akan yaşlara hakim olamıyordu. Felix onu öyle görünce, kendini oradan yok etmek istiyordu. Kendinden ölesiye utanıyor, nefret ediyordu. Kendine sahip çıkamıyordu. Her hareketinden ölesiye pişmanken böyle nasıl olabiliyordu.

Korku, hayal kırıklığı, çaresizlik, boşluk, kırgınlık... Daha sayamayacağımız kadar kötü duygu Hyunjin'i kaplamıştı. O öylece duygularıyla savaşıp çırpınırken kuruyan yaşlarıyla yaklaşan Felix sandalyenin boyuna doğru eğildi.

Sinirden titreyen ellerini Hyunjin'in yanağına götürdü. "Ağlama... Ağlama... Ağlama yalvarırım." İçindeki ses bağırırken o dişlerini sıkıyordu.

Sıkı gözlerini hâlâ açmayan Hyunjin'in yüzüne doğru eğilmiş, sıcak göz yaşlarının yaktığı yüzünü seviyordu. Mahcup iğrenç duygularla.

Arkadaki tabureyi getirip tek eliyle Hyunjin'in yanına çekti. Kelepçeli ellerinj öne doğru getirdi. Taburesine oturduğunda derin bir nefes aldı kasılan karnı için.

Selfish | Hyunlix Where stories live. Discover now