17

4.2K 767 243
                                    

bayan kim gittikten sonra yaptığım ilk şey kendime bir iş bulmak oldu.

nerede çalışacağım pek önemli değildi, en azından şu anlık, sadece hayatımı düzene sokana kadar elime belli bir miktar paranın geçmesi gerekiyordu ve herhangi bir hedefim de olmadığından çalışabileceğim işler konusunda geniş bir bakış açısına sahiptim. tam da bu sebeplerden ötürü yürürken gördüğüm ilk 'eleman aranıyor' yazılı markete girdim. 

içeride otuzlu yaşlarının sonlarında bir kadın vardı. iş aradığımı söyledim, tepeden aşağıya beni bir süzdü. ''düzgün birine benziyorsun ama yüzün yara bere içinde. serseri misin?'' baya bakıştık. ''hiç dövüşecek biri gibi de gözükmüyorsun aslında. adın ne?''

''yok, hanımefendi. bayadır dövüşmüyorum. adım jeon jeongguk.'' dedim. ''babamdan dayak yedim.''

kaşlarını kaldırdı, doğruyu söyleyip söylemediğimi anlama çalışıyordu herhalde. sonra iç çekti, kafasını iki yana salladı ve işte, işe böyle alındım. bana hiç büyük olmayan marketin içini, tuvaletini ve deposunu gezdirdi, orada birlikte üstüme uygun üniformayı bulduk, şapkası bile vardı. ''yakışıklı oldun.'' dedi ben aynadan kendime bakarken. ''fotoğrafını çekeyim mi? hava atarsın.'' güldüm, ona telefonumu uzattım ve birkaç poz verdim. ''yemin ederim, parmak pozu vermeseydin işten atacaktım seni.'' göründüğü kadar ciddi biri olmadığını o zaman anladım. 

''denemek için bugün çalışmaya başlayabilir miyim?'' dedim, kabul etti. anlattıkları karmaşık şeyler değildi ama pos makinesini nasıl kullanacağımı öğrenmem biraz uzun sürdü. sakin bir gündü, çok müşteri yoktu bile. o kadar toydum ki, ne kadar kazanacağımı sormayı gün sonunda akıl edebildim. bana iyi bir miktar söyledi, bir şeyler imzaladık, el sıkıştık, boş evime geri döndüm. taehyung'a üniformamla çektiğim fotoğraflardan birini attım. çığlık atarken ses kaydı attıktan sonra beni aradı. ''aman allahım, jeongguk, seni çok seviyorum. o kadar iyi gözüküyorsun ki.'' dedi yüksek sesle. ''her şeyi anlat bana, nerede, patronun nasıl, günde kaç saat, tatil günlerin ne?'' ne kadar heyecanlı olduğunu söylese de sesindeki gerginlik hiç azalmadı. onun için de zor olduğunu biliyordum ama endişesini bana olan güveninin üstünde tutmamaya gayret gösteriyordu. baya bir konuştuk, ilk tatil günüm üç gün sonraydı, o gün yeni evimi ziyaret edeceği konusunda anlaştık. 

ilk gerçek iş günümde nedense biraz heyecanlandım. ben geldiğimde ona sunyoung noona dememde ısrarcı olan patronum çoktan gelmişti, ona eğilerek selam verdim. birkaç saat daha beni izledi ama sonra gitmeye karar verdi. ''iyisin, iyi. halledersin bensiz.'' kapıda duraksadı. ''eğer mafya kılıklı birkaç herif buraya gelir ve senden kasayı boşaltmanı isterse ne diyeceksin?''

bana böyle bir şey söylememişti. ''önce cesedimi çiğnemen gerek... kodaman?'' 

kapıdan geri döndü. bana vermeye çalıştığı ilk dersten böylece kalmış oldum. marketinde böyle şeyler olmazmış tabii ama olursa bile yapacağım tek şey kafa sallamak olmalıymış. o gün de birlikte çalıştık. ertesi gün kapıdan çıkacakken bana aynı soruyu bir daha sordu, baya bir zorlanarak kabul edeceğimi söyledim, eğer böyle bir şey olursa kavgaya karışacağımı o an anladı. kovmadı beni ama. sanıyorum ki zorlandığım halde söyleyebilmiş olmam etkiledi onu. gerçekten tatlı bir kadındı, bazen onu anlamadığımda ya da yanlış bir şey söylediğimde bir anda yükseliyordu ve aksanı değişiyordu ama çoğunlukla anlaşıyorduk. 

tatil günüm geldiğinde çok heyecanlandım. sadece taehyung gelecek sanmıştım ama hyunglar da geldiler. elleri doluydu, çok heyecanlı gözüküyorlardı. taehyung kendi elindeki koliyi bıraktığı gibi yanıma koşturdu, sarıldık, kafasını omzuma yasladı, gülümsedim. ''lan,'' dedi hoseok hyung. ''evin harika, benim odam hangisi?'' herkesin ona baktığını görünce duraksadı.  ''şaka yapıyorum yahu, ruhunuz mu köreldi anlamıyorum ki. neyse, önemsemiyorum, benim odam şurası olsun o zaman.'' 

pagsamo xxx vkookWhere stories live. Discover now