16

4.1K 751 299
                                    

taehyung böyle hissettiğini hiçbir zaman söylemedi ama onu tanıdığım için içten içe biliyorum ki, gittiğim için uzunca bir süre kendini suçladı. uykuya daldığı için, uyanamadığı için veya en başından benimle birlikte gelmeyi kabul etmediği için. çünkü o da içten içe biliyordu, ben asla durmazdım orada, illa ki gidecektim. sadece onunla olacağıma güvenmişti ve ikimizin kusurları tam olarak burada başlıyordu. birbirimizi ne kadar seversek sevelim, aşkımız kusursuz değildi, öyle olmasını istiyorduk ama değildi gerçekten. koşulları vardı, yaşamanın, saygının, devam edebilmenin. aşkın bile. birini ne kadar seviyor olursan ol, sadece onun için yanında kalamayacağın gibi, hayatını da sadece onun için kökünden değiştiremiyordun. zordu böyle şeyler, büyüktü, zamana ihtiyacı vardı. biz ne o kadar büyüktük ne de zamanımız vardı.

en doğrusu buydu ama yine de çok üzüldüm. taehyung'u kendini suçlayacağını bilerek geride bıraktım, onu o kadar seviyordum ki üzüleceğine ilk elden şahit olmanın tüm kararlarımı sekteye uğratacağını bildiğimden telefonlarını da açmadım ve bunu, ona daha kötü hissettireceğini bilerek yaptım. bilmiyorum, bir noktada pes etmesini umdum, telefonunun şarjının bitmesini, üstelememesini, ikimize de mantıklı düşünebilmek için zaman vermesini istedim ama taehyung öyle yapmadı, tüm gün boyunca aradı beni, hiçbir aramayı telesekretere düşene kadar kapatmadı, öyle ki bir noktada dayanamadığım için ben telefonumu kapattım ama sadece kırk dakika kadar sürdü bu, açtım geri. akşama kadar beni aradı. 

bir süre sonra, yanımda olabilmesi için her şeyi yapacağım kişiden kaçmak anlamsız gözüktü, cevapladım. ilk birkaç saniye ikimizden de ses çıkmadı. ''en sevdiğim ayakkabımı giymişsin.'' dedi, sonra birden. ''jeongguk, en sevdiğim ayakkabım o benim, geri getir nolur.'' 

taehyung bana gel diyemezdi, acı çektiğimi, artık orada yapamayacağımı bilerek geri dönmemi bekleyemezdi benden ama beni ondan uzakta yalnız bırakıyor olmak da sinmiyordu içine. o gün açık konuşmadı ama onu anladım. gitme, değil, en sevdiğim ayakkabımı geri getir.

''yürü git başımdan, kaç saat yol geldim haberin var mı senin?'' durdum. ''ağlıyor musun sen?'' 

''niye beklemedin beni? ne zaman çıktın? paran var mı? nerede kalacaksın?'' 

''off, birbirimize soru sorup duracak mıyız böyle, kapat şu telefonu yahu.'' 

telefondan bir hışırtı geldi, bayan kim telefonu kapmış meğer, bağırdı bana baya. ''üç dakika içinde benim numarama konum atmazsan işte o zaman külahları değişiriz, ben sizi boşuna mı büyüttüm, benden habersiz nereye, veda yok, aman allahım. başına bir şey gelse haberim olmayacak yani hiç önemim yokmuş benim, yalanmış tüm o şarkılarımız. kapatıyorum. taehyung'u yanımda getirmiyorum. herkes otursun oturduğu yerde, beni çileden çıkarmayın.'' 

kapattı sonra. ben de ödüm koptuğu için sakince bayan kim'in numarasına konum gönderdim. arabayla geldiği için hızlıydı ama taehyung'u yanında getirmeyeceği üzerine baya bir tartıştıkları için normalde gelebileceğinden daha geç vardığını söyledi. düş önüme, dedi, boynumu bükerek gösterdiği kafeye girdim. ilk onun konuşmasını bekledim ama uzunca bir süre ses çıkarmadı, ben de söyleyeceklerimi bekliyor herhalde diye düşündüm. 

''bayan kim, geçen gün kapınızın önünde öyle hareketler sergilediğim için özür dilerim.'' ensemi kaşıdım. ''yani bilmiyorum nasıl bir duruma soktum taehyung'u ama düşündüğünüz gibi... işte, üzgün olduğumu bilin istiyorum yalnızca.''

söylediklerim hakkında hiçbir şey demedi. ''jeongguk, bir keresinde mutfakta oturuyorken bana posta kutularından hoşlandığını söylemiştin, hatırlıyor musun?'' güldüm, çünkü benimle dalga geçtiğini düşündüm ama çok ciddiydi, böyle söylemişim ona. mutsuz görünüyormuşum, kafam biraz dalgınmış sanırım, benden jülyen doğramamı istediği tavukları küp küp kesiyormuşum falan, bir sorun olduğunu anlamış ama sorarsa daha çok içime çekileceğimi düşündüğünden sormamış, ben de bir anda ona bakmışım ve demişim ki: posta kutularından çok hoşlanıyorum, kapının önünde duruyor öyle, hep aynı yerde, mutsuzsun eve yürüyorsun kafanı bir kaldırıyorsun ki posta kutun, inanılmaz, içinde bazen kötü haberler taşıyor olabilir, haciz falan aman allahım başımıza gelmesin örnek veriyorum, ama sonuç olarak gitmiyor hiç, yükünü taşımaya devam ediyor hep, bir insan onu sevmeyecek de kimi sevecek? benim posta kutum da iyi baya, son zamanlarda bir anlaşamıyoruz ama bakalım, hep kötü zarf taşıyacak değil ya. 

pagsamo xxx vkookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz