XXII- Sakar velet

2.2K 155 58
                                    

Levi ile aramızda olann yakınlaşmanln üzerinden çok fazla zaman geçmemişti. O gece toparlandıktan hemen sonra önce ben, ardımdan da o gelmişti ve ben o gece fazlasıyla derin uyumuştum. Ertesi gününde ne Levi beni konuşturmuş, ne de ben ona sataşmıştım.

Fazlasıyla utanıyordum zaten.

Bir birimizin yüzlerine dahi bakmıyor olmamız ara sıra gelip giden Hange'ye şüpheli gelse de ne olduğunu anlayamıyor, sorsa da biz geçiştiriyorduk. Öte yandan o gece yaşananlar zihnimi ele geçirmişti. Bazen rüyalarıma bile giriyorlardı ve bu akıl karıştırıcıydı.

Aramızda duygusal hiçbir şey yoktu. Olamazdı.

Aniden biri bıçak tutan elimi kavrayarak yukarı kaldırdı. Dalgın olduğum yerden başımı kaldırıp yarısını soyduğum patatese ve bileğimi tutan Erene baktım.

"Bu kadar dalgın olma. Az daha derini soyuyordun." Bileğimi bıraktığında elim bir süre havada kalsa da ağır hareketlerle aşağı indirdim. Tüm dengelerim karışmıştı. "Son zamanlar fazla dalgın gibisin. " Cevap olarak omuz silkmekle yetindim. Fazla bir şey söylemedim. Gece boyunca uyuyamamış olmanın verdiği yorgunlukta gözlerim kapanacak gibiydi.

"Eva-san, istersen bırsk ben devam ederim." Hiç düşünmeden başımla onaylarken bıçağı Christaya vererek ellerimi yıkadım ve evin salonuna geçtim. Leviyi bir yandan çay içerken diğer yandan kağıt işleriyle uğraşırken bulmak benim beklediğim bir manzara değildi. Her zaman taktığı o fular boynunda değildi. Gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı. Dudakları hafif aralıktı. Kaşları her zamanki gibi çatık olsa da gözlerinden anladığım kadarıyla zihni kağıtların yanında değil de başka bir yerdeydi.

"İncelemeye devam edecek misin?" Gözleri kağıtlar üzerinden kalkarak beni bulduğunda şaşırsam da ifademi değiştirmedim. Günler sonra bana kurduğu ilk cümleydi. "Yardım edebilirsin."

Omuz silkerek yanına oturdum. "Üzgünüm kaptan, ama az önce yorgunluktan kendi derimi yüzecektim." Başımı koltuğun kenarındaki küçük yastığa koyarak gözlerimi kapattım. "Evrakları yazarken yanlışlıkla kalemi gözüme sokmak falan istemiyorum."

"Sakar velet." Diye ağız içinde mırıldansa da cevap vermedim. Belli belirsiz bir uykunun ardından gözlerimi araladığımda Leviyi yanımda bulmayı beklesem de onun yerine küçük sehpa üzerindeki kağıtlara baktım. En üstteki evrak yarım bırakılmıştı.

"İyi misin?" Elinde çantalarla içeri giren Hange'ye baktım. Yattığım yerden doğrularak başımı salladım. Uyku sersemliği ve uykunun getirisi olan baş ağrısı fazlasıyla rahatsızedici bir kombinasyondu. "Yemeğe gel hadi." Diyerek salondan çıkmasının ardından eıimi yüzümü yıkayarak ben de geçtim mutfağa. Herkes masada yerini almıştı ve sessizce yemeğini yiyordu. Boş sandalyeler vardı ama ben inatla yemeğimi aldıktan sonra kaptanın yanında yer edindim. Gözucuyla beni kontrol etse de yemeğini yemeğe devam etti. 

Yemeğin ardından herkes sessizce çay içerken Christanın hikayesini dinlemiştik. Asıl isminin Historia Reiss olduğunu ve  kraliyet ailesinin son varisi olduğunu öğrenmiştik. İçinde Kenny'nin de yer aldığı o iğrenç hikaye kötü hissettirmişti. Bu kadarını gerçekten beklemiyordum.

Aniden içeriye giren iki asker Levi'ye bir kağıt uzatırken her şey bir anda gelişmişti. Her şeyi toplamış, bizden kalan tüm izleri temizlemiş ve hemen yakınımızdaki bir tepeye çıkmıştık.

Emir verilmişti. Askeri polis bizi yakalamak istiyordu. Ölü ya da diri.

Hange ile Levi kısa bir sohbetin ardından ayrılmış ve Hange kendi yoluna gitmişti. Hangenin askerlerinden biri de bizimle kalmıştı. Akıllarında bir plan olduğu her halinden belliydi.

Bir şeyler olacaktı ama bunlar iyi şeyler değil gibiydi.

***

Ağrılı bir sınav döneminden geçtiğim için sonraki bölümün gelişi belirsizdir. Teşekkürler.

Trainor - Levi Ackerman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin