XIII- Öpücük

2.4K 173 202
                                    

"İçeri gel." Kapı kulpunu yavaşça çevirerek başımı içeri uzattım önce. Beni gördüğü an bıkkın bir ifadeyle kendisini maskeleyen yüzüne baktığımda geri gitmek gibi bir istek baş kaldırdı zihnimde. Ama gidecek yerim yoktu.

Akşama doğru yemekten önce tüm ekibin toplandığı saatlerdeydik. Bahçede oturup sohbet ettiğimizve dertleştiğimiz saatlerde. Ama şimdi kimse yoktu ve bahçe boştu. Bu da göğsümü bir boşluk hissiyle dolduruyordu. Sanki yıllardır buradaymışım da şimdi kaybolmuş gibi acı çekiyordum.

Öte yandan can sıkıntısı sarmıştı dört yanımı. Birileriyle uğraşmasam rahat edemiyordum.

"Ne istiyorsun?" Kabaca sorulmuş soruya karşı kelimeleri toparlamaya çalıştım.

"Ben şey için gelmiştim..."

"Ne için gelmiştin?"

"Ben..."

"Eva." Sabır dilerceksine yüzünü sıvazladı. "Ne isteyeceksen iste artık."

"Biraz burada oturabilir miyim?" Beklentiyle yüzüne bakarken kaşlarını çattı.

"Sebep?"

"Bu saatlerde hep Petralarla otururduk. Ben ne yapacağımı bilemedim. Bu yüzden buraya geldim." Bir süre pencereden dışarıya baktı sandalyesini çevirerek. Masasında dosya yoktu. Meşgul olmadığı belliydi, ama rahatsız etmenin de lüzumu yoktu.

"Eğer sesin çıkarsa kendini kapının önünde bulursun." Dediğinde izin verdiğini anlamıştım. Koşarak kendimi koltuğa attım. Onu rahatsız etmemek adına botlarımı çıkardım, ceketimi katlayıp başımın altına koydum ve sessizce uzandım.

Bir süre odada duyulan sesler sadece kaptanın düzenli nefesleriydi. Canı sıkkındı belli ki. Dikkatini dağıtmak istiyordum bir şekilde. Kendisine getirmek istiyordum onu. Bunu neden yapmak istediğime dair hiçbir fikrim olmasa da yapmak istiyordum işte.

Hep limon yemiş gibi dolaşsa da hep içinde bir mutluluk olduğunu biliyordum. Sevdikleriyle birlikte zaman geçiriyordu hep. Ama dişi dev ailem dediği arkadaşlarını yok etmişti ve geriye hiç istemediği biri kalmıştı.

Yani ben.

Zorla aileye girip tüm düzeni bozan o kişi.

Uzandığım yerde doğruldum. Tam da ona yüksek bir tonda seslenecekken farkettim ki uyuyordu. Kollarını göğsünde birleştirmiş, başını sandalyenin arkasına yaslamıştı. Dudakları hafif aralık, kaşları hala çatıktı.

Bu adam rahat uyuyamaz mıydı?

Aklıma gelen fikirle bu anı bir fırsat haline getirmek ve onu daha yakından incelemek istedim. Botlarımı ses çıkarmamaları adına giymedim ve önüne kadar gittim. Parmaklarımı saçında dolaştırarak yüzüne eğildim.

Yüzü mükemmeldi.

Teni bir çok kişi kıskandırabilecek kadar temiz ve pürüzsüzdü. Öte yandan yeni çıkmaya başlamış sakalları hafiften elimi gıdıklıyordu. Kirpikleri gözlerine fazlasıyla yakışıyordu.

Bakışlarım en son dudaklarında durdu. İçimde anlamlandıramadığı  bir öpme isteği uyandırmıştı bende. Bu düşünce kalbimin gereksiz hızlanmasına sebep olurken nefesimin kesildiğini hissettim.

Öpsem farkeder miydi?

Zaten uyuyordu.

Ani bur dürtüyle dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Yumuşak dudaklarını böylesine yakından hissetmek muhteşem bir histi. Zihnim sarhoşmuşum gibi bulanmış, her şey birbirine karışmıştı. Bedenim yaprak misali titriyordu heyecandan.

Bu mükemmel his sadece birkaç saniye sürdü.

Düzenli nefesi aniden durduğunda.

Nefesini tutmuştu.

Ben onu öperken uyanmıştı.

***

Gecikme için özür dilerim. Gerçekten fazlasıyla geç yazdım farkındayım. Umarım sizi mutlu edecek bir bölüm olmuştur. Lütfen satırarası yorumları ve oylamayı unutmayın.

Sizi seviyorum.

Gelecek bölüm görüşürüz

Trainor - Levi Ackerman Where stories live. Discover now