kırk beş

11.4K 924 340
                                    

Murat,

Dudaklarımın arasındaki kürdanı dilimle çevirip ucuna dişlerimi geçirdim ve çenemi kaldırarak etrafa bakınmaya devam ettim. Yanımdan geçen ve beni tanıyan erkeklerin selamına karşılık verdim ama kızlarla göz temasına bile girmek istemedim. Bugün hepsi bir ayrı güzel olmuş olabilirdi ama benden uzakta daha da güzellerdi.

Kısa boylu beden yanımdaki sandalyeyi çekip oflayarak oturduğunda başımı ona çevirdim.

"Hayırdır at hırsızı ne ofladın?" dedim ona bakarak.

Dudaklarını büküp başını masaya yasladı ve yüzüme baktı.
"Canım çok sıkıldı ya."

Alakasız bir şekilde aklıma gelen soru dilime vardı.
"Yemek yedin mi?"

Kaşlarını birkaç kez kaldırdı.
"Yok."

Ciddileşip öne doğru eğildim.
"Niye mal mısın?"

"Ya üf git başımdan." dedi omzuma vurarak.

"Asıl şimdi sen ayağa kalk."

Kolundan kuvvetlice tutup ayağa kaldırdığımda sandalyesi fayans zeminde tiz bir ses çıkardı ve peşimden sürüklenir gibi ayağa kalktı.

"Nereye lan dalyarak, başladın yine ha." dediğinde onu duymazlıktan geldim. Envai çeşit yemek olan uzun masanın başına gelene kadar kolunu bırakmadım.

Yemeklerin başına geldiğimiz zaman elime bir köpük tabak aldım ve içine benim sevdiğim yemekleri doldurdum. Ona dönüp eline tabağı verdim.

"Meyve suyu mu içersin kola mı? Meyve suyu iç, kola küçüklere zararlı." Sırıtarak bardağına meyve suyu doldurup onu da eline verdim.

"Ooo bu ne güzel tabak böyle." dedi dudaklarını yalayarak.

Gülümsedim.
"Ben yaptım diye değil mi? Hadi itiraf et."

Göz devirip güldü ve plastik çatalı sarmaya batırıp arkasındaki duvara yaslanarak ağzına götürdü.

"Yemek yemeyi çok seviyorum. Sabahtan akşama kadar ağzım boş durmuyor. Sinan diyor ki midemde karadelik falan olabilirmiş. Karadelik karnıma sığmazdı değil mi Murat?"

Yani ben tasvir konusunda pek iyi değilimdir ama küçük bir çocuğun sık yaptığı alışkanlıkları anlatış şekli gibi; heyecanlı, hararetli ve hızlı konuşuyordu.

Kaşlarımı kaldırıp hafifçe güldüm.
"Sığmaz herhalde. Bakmak lazım."

Sırıttığımda o da sırıttı ve koluma vurdu.

Bu çocuğun yanındayken başka birine dönüşüyormuş gibi hissediyordum. Normalden daha çok gülüyor, daha çok saçma şey söylüyordum.

Dudaklarıma doğru iki sarma uzattığına yüzüne bakıp kolunu kaldırmasına rağmen hala bana yetişmeyen boyu yüzünden üzerine doğru eğildim ve sarmayı yedim.

"Güzel olmuş." dedi ağzı dolu dolu.

Başımı sallayıp gülümsedim.

"Murat." Arkamdan ince bir kız sesi duyduğumda yemek yüzünden şişik yanağımla beraber arkama döndüm.

Sarı saçlı, buz mavisi elbise giymiş bir kızdı. Ellerini önünde birleştirmiş çok utangaç ve çekingen bir şekilde bana bakıyordu.

"Efendim?" dedim ağzımdakini zorlukla yutarken.

Kız mahçup gibi gülümsedi.
"Şey... Çok yakışıklı olmuşsun."

Normal bir şekilde yüzüne baktım.
"Eyvallah, sağ olasın." dedim başımı eğerek.

Gülümsemesi genişledi ve yanakları kızardı.

Koluma sarılan kolla beraber başımı bu sefer sağa doğru çevirdim.

Yamaç elindeki tabağı kaldırıp pastanın ucundan biraz kesti ve dudaklarıma doğru uzattı.

Yüzüne şaşkın bir şekilde baktığımı görünce çatalı acımadan dudağıma batırdı.

"Yesene şunu." dedi sadece benim duyabileceğim bir sesle.

Anlamasam da ağzımı açıp pastayı yedim.

Başını kıza çevirip hafifçe gülümsedi ama eğer yanılmıyorsam samimi değildi.

"Yaa değil mi ne yakışıklı, gömleği beraber aldık."

Gömleği sahiden beraber almıştık ama şimdi ne alakaydı? Ne yapmaya çalıştığını anlar gibi olduğumda kaşlarımı kaldırdım.

Kız şaşkınca Yamaç'a baktı.
"İyiymiş." Yüzünü bana çevirdi. "Özel bir şey konuşabilir miyiz?" dedi çenesini dikleştirerek.

Ağzımı henüz yeni açmıştım ki,
"Hayır konuşamazsınız çünkü o benimle masamıza dönecek." Masamıza kısmını gereksiz bir şekilde fazla bastırdı ve elime tabağı bırakıp beni kolumdan çekerek kızın yanından ayırdı.

Kırmızı halının üzerinden geçip masamıza geri döndük. Masada kimse yoktu. Beni göğsümden ittirip oturttu ve sandalyeye oturmak yerine masaya oturup elimdeki tabağı kucağına çekti. Sanki az önceki olay hiç olmamış gibi yemek yemeye devam ettiğinde kaşlarımı çattım.

"Ne ayaksın oğlum sen? Ne yapıyorsun?"

Sahte bir üzüntüyle yüzüme bakıp dudaklarını büzdü.
"Ne yapmışım ki? Sadece o güzel kızı senin ellerine bırakmak istemedim. Kızı kurtardım yani." dediğinde sandalyemi çekip ona baktım.

"Ne demek istiyorsun? Niye benden kurtarmış olasın?"

"Bilmem ki belki bana lazım ol-" Bacağından sertçe tuttum ve yüksek masaya oturmasıyla uzayan boyu yüzünden başımı çok hafif kaldırıp gözlerine baktım.

"Sana kimse lazım olamaz."

Dişlerimi sıkarak konuşuyor olmama ve sinirime rağmen gülümsedi.

Ellerini kendi iki yanına koyup vücudunu hafifçe eğdi ve yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

"Neden? Bana sadece sen mi lazım olabilirsin?"

Yüzündeki tehlikeli gülümse kaslarımı gererken gözlerinin içine baktım.

"Evet." dediğimde kendi söylediğime kendim bile şaşırmıştım.

Yüzüme bakıp kaşlarını kaldırdı ve gülerek geriye çekildi.
"Beni çok eğlendiriyorsun Murat." Başını geriye atıp güldü ve masadan zıpladı. "Ben bizimkileri aramaya gidiyorum, beni çok özleyip de peşime düşme sakın!" dedi dudaklarını büzerek.

"Senin neyini özleyeyim piç!" diye bağırdım ama gülerek yürümeye devam etti.

Bu çocuk harbiden insanın bütün dengesini altüst ediyor, kim olduğunu unutturuyordu.

————

bu balo sahneleri aşırı güzel cidden benim aklıma geldi diye demiyorum ama olaylar anca bu kadar güzel birbirine bağlanabilirdi. köprü bölümü gibi yani, süper.

ben bu ikisinin kıskançlıklarını yazarken ayılıp bayılıyorum, bilin istedim...

Düşman (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin