yirmi yedi

11.9K 960 457
                                    

Murat,

Ellerim cebimde kahveye doğru yürürken aşırı stres ve heyecandan elim ayağım birbirine dolaşıyordu. Sanırım çakmağımı yurtta unutmuştum, son zamanlarda unutkanlığım giderek artmaya başlıyordu.

Üzerimdeki özel yaptırdığım Beşiktaş formasının yaka kısmına çenemi sokup kısa saçlarıma elimi attım ve kapıya kısa bir bakış attım. Şu kamp olaylarından dolayı maça erkenden bilet alamamıştım, yurda da bir türlü abonelik alamadığımdan sürekli maç izlemek için kahveye gidiyordum. Bazen okulu bırakıp kahvehane açmayı düşünmüyor da değildim, benim için sorun yoktu.

Sigara yakmak için erken olduğunu düşünüp çakmak alma işini sonraya bırakarak içeriye girdim ve başımla çoğunun yaşı benden büyük olan topluluğa başımla selam verdim. Televizyonun önüne sandalyeler çekilmişti. Beşiktaşlı taraftarlar için sağ taraf, Fenerbahçeli taraftarlar için sol taraf ayrılmıştı. Kahveci Fuat Abi kasada para sayıyor, sırıtarak kalabalığa bakıyordu. Bu maç günlerinde onlara da iyi ekmek çıkıyordu.

Burnumu çekip en önlerde boş duran sandalyeye oturdum. Siyah eşofmanımın cebinden tesbihimi çıkardım ve televizyonda dönüp duran reklamları seyrederken gergin bir şekilde döndürmeye başladım.

Kapının açılmasının hemen ardından
"Selamın aleyküm." diye bir ses duyduğumda başımı hızlıca sesin geldiği yere çevirdim ve kısa boylu veledin birini gördüm.

Heyecanlı bir stres içinde herkese hem sözlü ve de yüz ifadeleriyle selam verip alarak ilerledi ve bir anda benim önümde durunca o da şaşkınca yüzüme baktı.

"Aleyküm selam." dedim elimi uzatarak.

Elimi tuttu, sola doğru eğilerek sağıma başıyla vurdu, sonra sağa doğru eğilip sol tarafıma vurdu. Tokalaşmanın ardından sırıtarak yanıma oturdu.

"Bugün sana bulaşmayacağım Murat." dediğinde en azından benim hatırladığım kadarıyla ilk defa bana ismimle sesleniyordu.

Benim ismim hep böyle mi duruyordu?

Alayla güldüm.
"Hayırdır dayak yemek mi istemiyorsun?"

"Yok ondan değil, enerjimi harcayamam totem yapmamız gerek."

"Yapmamız?"

"Tabiki yapmamız, sen de Beşikatlısın sonuçta." dedi elindeki bana ait olan tesbihi çevirirken.

Üzerinde benimkinin aksine siyah değil beyaz olan bir forma vardı, formanın arkasında kendi ismi yazıyordu. Boynunda da siyah bir atkı vardı.

"Senin iyi saatte olsunların gelmiş." dedim inanamayarak. Bu kadar kibar konuşması normal değildi.

Kulağıma eğildi.
"Maçtan önce birini üzersem Allah da beni üzer diye korkuyorum."

Kaşlarımı kaldırdım. Sanki o Yamaç gitmiş bir başkası gelmişti.
"Sen bugün baya baya iyisin ha?"

Muzip ses tonuma karşılık kaşlarını çattı.
"Sen yine de öyle çok umutlanma."

Sinirli haline hafifçe gülüp geriye yaslandım, kahvehaneye birileri girip çıkıyordu ve maçın başlamasına az kalmıştı. Gergince dizimi sallayıp cebimden telefonumu çıkardım. Bizimkilerden ve ayrı olarak Özgür'den bir iki bildirim dışında bir şey yoktu. Genel olarak telefonum böyle bomboş oluyordu, gelen bildirimler de ya Barış'ın istediği eklerler ya halı saha maçları ya da ne olur ne olmaz belki bir şeye ihtiyaçları olur diyerek numarasını aldığım mahalledeki teyzelerin kurduğu gruptan gelen cuma mesajları vardı.

Benimle kızlarla işim olmuyordu. Kendi köşemde kahvehanemde, halı sahada takılmayı seviyordum. Sosyal medya hesaplarımı da çok fazla kullanmazdım. Takip isteklerimin neredeyse hiçbirini kabul etmiyordum.

Düşman (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin