Promise

96 9 6
                                    

***

Genç kız son defa sevmeye kıyamadığı çocuğun odasına göz attı. Ne olurdu ki onu da kendisiyle beraber götürseydi? Zaten nefes almıyordu,alamıyordu genç kız her şeyim dediğinin kefenini yakmak ona yeterince zorluk getirirken bir de nefes mi alacaktı? Baktı, tekrar baktı ve yine baktı her ayrıntıyı aklına kazıyarak baktı Yosun Kafası'nın kulübesine. Her zaman toplu olmayan yatağa etrafa atılan cips ambalajlarına ama en çok da ikisi ve tüm arkadaşları için yaptığı fotoğraf köşesine baktı. Tüm bu anılar o olmadan çok anlamsız ve boş geliyordu. Ne olurdu Tanrılar onların beraber mutlu mesut yaşamalarına izin verselerdi? Genç kızın kendisi bile bu dediğine inanmamıştı. Emindi ki şu an Olimposlular mutluluktan ne yapacaklarını şaşırmıştı. En çok Hera mı sevinmişti yoksa Ares mi ya da annesi Athena artık kızının bir Poseidon melezi ile çıkamayacağını düşünüp Olimpos'ta herkese kutsal zeytin ağaçlarından verip bu olayı kutluyor muydu? Annabeth emindi ki Afrodit şu anda en sevdiği pembe dizinin kesildiğini gördüğü için sinir krizlerine girmiştir. Öyleydi ya Percy de Annabeth de arkadaşları da Tanrıların gözünde sadece küçük,ayak işlerini yaptırıp bir köşeye attıkları birer melezlerdi.

Düşüncelerinin sıyrılmasına sebep olan arkadan gelen sesti. "Annabeth" dedi arkadan gelen ses. Annabeth bu sesin II. Argo'daki Pluton'un geçmişte ölen ancak Nico di Angelo tarafından tekrar hayata getirilen Hazel Levesque olduğunu anlamıştı. Anladığı tek bu değildi Hazel buraya Percy'nin kefeninin yakılması için vaktin geldiğini söylemeye gelmişti. İyi de Annabeth nasıl olacaktı da biricik Yosun Kafası'nı kendi elleriyle Hades'in yanına gönderecekti. Nasıl olacaktı da ilk görevlerinde sağ salim gittikleri yere bu sefer ebediyyen göndereceki?

Annabeth oturduğu sevgilisinin yatağından kalktı. Mor göz altları,bir deri bir kemik kalmış vücuduyla arkasındaki kıza döndü. Onun da altın sarısı gözlerinin beyazı artık beyaz değil kırmızıydı. Percy'nin ,Hazel ile Roma kampı olan Jüpiter Kampı'nda tanıştıklarını ve hemen ardından Hazel,Percy ve Frank'in Alaska'ya diğer deyimiyle Tanrıların ulaşamadığı bölgeye gittiklerini hatırladı.Bunları hatırlamak Annabeth'e sadece altından kalmayacağı düşünceler sunuyordu. "Annabeth... Vakit geldi." Genç kız hâlâ inanmak istemiyordu sevgilisinin, hayat arkadaşının onu bu dünyada bu zalim Tanrılar ile bıraktığına. Hazel dedi Annabeth "Ya hâlâ yaşıyorsa ya yine Ogygia gibi bir yere düştüyse. Eminim ben Yosun Kafam beni bırakmaz tek başıma. Her zaman birlikte olacağımıza söz verdi Hazel. Beni bırakmaz o asla bırakmaz" Annabeth kendi düşünceleriyle kendini kandırmaya çalışıyordu. Onun bu hâlini gören 13 yaşındaki kız, ayakta durmakta zorlanan Annabeth'in yanına gitti ve kollarını ona dolayıp ağlamaktan harap olan kızın hıçkırıklarına bir süre eşlik etti. Hazel düşündü nasıl oluyordu da hayatında gördüğü en güçlü melez şimdi sırf onlar yaşasın diye Hades'in krallığına gitmişti? Kahramanlar bunu yapar mıydı? Arkadaşları ve hayatının aşkı için yaşamından vazgeçer miydi? Evet, vazgeçiyordu hem de hiç düşünmeden. Acaba aynısını Jason,Nico,Frank,Piper veya kendisi yapar mıydı hiç sanmıyordu kendisinin yapacağını çünkü korkuyordu evet her ne kadar söylemese de tekrar ölmekten çok korkuyordu Hazel. Şimdi ise korkaklığı yüzünden arkadaşının kefenini yakacaklardı. "A-Annabeth hadi lütfen kalk biliyorum çok zor ama Percy için son görevimizi yerine getirelim en azından. Herkes seni bekliyor hadi" Hazel yavaşça hareket ederek Annabeth'i sanki bir cam porselen bebekmişçesine Kabin 3'ten çıkarttı. Yavaş yavaş hâlâ Percy'nin geri gelme umudundan bitik bir Annabeth ile Percy'nin kefenine doğru yürüdüler. Herkes gözlerinin içindeki acı ve umutsuzluk ile onlara bakıyordu bugün sadece Annabeth'in sevgilisini ve II. Argo'dakilerin arkadaşını değil tüm bir dünyanın kahramanını uğurluyorlardı.

promise|percabethWhere stories live. Discover now